검색어: is between the table and the chair (영어 - 터키어)

i put some cookies on the table and the kids ate them right up.
masaya bir miktar kurabiye koydum ve çocuklar onları hemen yediler.

tom leaned across the table and kissed mary.
tom masanın üzerinden eğildi ve mary'yi öptü.

he reached across the table and shook my hand.
masanın üzerinden uzandı ve elimi sıktı.

we need to come to the table and see what happens."
masaya oturup neler olacağını görmemiz gerekiyor." dedi.

solar eclipses occur at new moon, when the moon is between the sun and earth.
güneş tutulması yeni ay evresinde, ay güneş ile dünya'nın arasında iken oluşur.

let's spread the map on the table and talk it over.
haritayı masaya yayalım ve onun üzerinde konuşalım.

tom put the food on the table and told everyone to start eating.
tom yemeği masaya koydu ve herkese yemeye başlamasını söyledi.

he reached down. he pulled a lever. and the chair sank down.
aşağı uzanıyor, bir kolu kaldırıyor ve sandalye aşağı iniyor.

and the tension here is between institution as enabler and institution as obstacle.
buradaki çekişme, kurumun imkan sağlayıcı tarafı ile, kurumun engel olma niteliği arasında.

arguments are the database name and the table name.
mysql_list_fields() retrieves information about the given tablename.

25 members, and the chair and three deputy chairs are elected from among them.
25 üyeden oluþur; baþkan ile üç yardýmcýsý onlarýn arasýndan seçilir.

it is allah who created the heavens and the earth and all that is between the two, in six days, and then he established himself on the throne.
allah o hak mâbuddur ki gökleri, yeri ve ikisinin arasındaki varlıkları altı günde yaratmış, sonra da arşına kurulmuş mutlak hükümrandır.

have you not considered that all that is between the heavens and the earth glorifies god and that the birds spread their wings in the air to glorify god?
baksana göklerde olan, yerde olan herkes, kanatlarını çarparak uçan dizi dizi kuşlar, hep allah'ı tesbih ederler.onlardan her biri kendi duasını ve tesbihini pek iyi bellemiştir.

every difference that there is between the past and the future is because entropy is increasing -- the fact that you can remember the past, but not the future.
geçmiş ile gelecek arasındaki her bir farklılık bundan entropi artışından kaynaklanıyor -- yani geçmişi anımsayabilmeniz ama geleceği bilememeniz.

bob's on the table, and we take this sort of small needle, you know, not too big.
bob ameliyat masasında ve şöyle, pek de büyük olmayan küçük bir iğne alıyoruz.

—the lord of the heavens and the earth and whatever is between them.
(o) göklerin, yerin ve ikisi arasındaki şeylerin rabbidir.

so we've implemented all the gestures you can do on the table, and you can think of it as an enormous touch interface.
bir masada yapacağınız tüm hareketleri buna uyarladık. bunu dev bir dokunmatik arayüz olarak düşünün.

for there was a tabernacle made; the first, wherein was the candlestick, and the table, and the shewbread; which is called the sanctuary.
bir çadır kurulmuştu. kutsal yer denen birinci bölmede kandillik, masa ve adak ekmekleri bulunurdu.

onsite at many bridges (see table 4), large differences were found between the plan- ning information in the statistical analysis and the execution onsite.
sahada birçok köprüde (bkz. tablo 4) statik analiz ve uygulama sahasındaki planlama bilgileri arasında büyük farklılıklar tespit edilmiştir.

the chairs are on the tables and still drinking, and he drinks a lot.
sandalyeler masalara çıkmıştır ve hala içer, çok fazla içer.