검색어: offence (영어 - 터키어)

offence
suç

criminal offence
suç

she took offence at my word.
o, sözüme gücendi.

for what offence was she killed?
"hangi günah sebebiyle öldürüldü? diye.

election offence cases are also a priority.
seçim suçu davaları da öncelikli.

and they have been persisting in the heinous offence.
büyük günahı işlemekte direnir dururlardı.

covered by a general offence such as dangerous driving.
bu araştırmalar, ayrıca, birçok sürücünün uyuşturucularla alkolün birlikte alınmasının etkilerini bilmediğini göstermiştir.

he was also accused of blasphemy, a serious offence at that time.
ayrıca bu dönemde önemli bir suç olan hakaretten de yargılandı.

figure 2: offence type in reports for drug law offences in europe
Şekil 2: avrupa’da uyuşturucu kanunu suçları raporlarında suç türü

and who i am eager shall forgive me my offence on the day of doom.
" yargı gününde, kusurlarımı bağışlayacağını umduğum da o'dur."

opening an investigation of an alleged offence requires approval by the justice minister.
suç iddiaları üzerinde soruşturma başlatılanbilmesi için adalet bakanının onayı gerekecek.

- the carrier's being an object to prosecution due to any offence requiring penalty
- taŞiyici’nın cezayı gerektiren bir suçtan dolayı kovuşturma konusu olması

give none offence, neither to the jews, nor to the gentiles, nor to the church of god:
yahudilerin, greklerin ya da tanrı topluluğunun tökezleyip düşmesine neden olmayın.

prosecutors decided that there was "no element of criminal offence" in erdogan's statement.
savcılar, erdoğan'ın sözlerinde "suç unsuru bulunmadığına" karar verdiler.

moreover the law entered, that the offence might abound. but where sin abounded, grace did much more abound:
kutsal yasa suç çoğalsın diye araya girdi; ama günahın çoğaldığı yerde tanrının lütfu daha da çoğaldı.

) and/or the proportion of drug offences that involved
), macaristan ( belirgin artışlarla – iki katı veya daha fazla) genel olarak artış göstermiştir.