검색어: çevrelenmiş (터키어 - 영어)

tarafından çevrelenmiş
bounded by

sırbistan gazprom ile çevrelenmiş durumda
serbia in gazprom's embrace

sonra tüm bölümler geniş sürgüler ve perçinlerle çevrelenmiş.
then all the parts were integrated with large bolts and clinches.

dehayla çevrelenmiş vaziyetteyim. bu gezegende zarafetle yaşayan organizmaları ve ekosistemleri hatırlamadan edemiyorum.
i'm surrounded by genius. i cannot help but remember the organisms and the ecosystems that know how to live here gracefully on this planet.

sonra tüm bölümler geniş sürgüler ve perçinlerle çevrelenmiş. İnşaat tamamlandığındaysa, büyük yolculuk başlamış.
then all the parts were integrated with large bolts and clinches. when construction was complete, the great journey started.

mezartaşı kopernik’in güneş sistemi modelinin bir temsili olan altı gezegenle çevrelenmiş altın bir güneşe dayanır.
the tombstone bears a representation of copernicus' model of the solar system—a golden sun encircled by six of the planets.

bu rastlaşmalar yayılmış yıldız çevresi disklerinde ( genç yıldızlarla çevrelenmiş madde ) önemli bir etkiye sahiptir.
these encounters can have a significant impact on the extended circumstellar disks of material that surround many young stars.

avusturya’nın 1995 yılında ab’ye girmesiyle birlikte İsviçre ve lihtenştayn tamamen ab ülkeleri ile çevrelenmiş oldu.
switzerland, together with liechtenstein, has been completely surrounded by the eu since austria's membership in 1995.

kuzeyden esen kasırganın göz alıcı bir ışıkla çevrelenmiş, ateş saçan büyük bir bulutla geldiğini gördüm. ateşin ortası ışıldayan madeni andırıyordu.
and i looked, and, behold, a whirlwind came out of the north, a great cloud, and a fire infolding itself, and a brightness was about it, and out of the midst thereof as the colour of amber, out of the midst of the fire.

ekonomi bazlı bir doğada, balıkçılık, avcılık ve ticaretle, kunalılar kırsal bölge gibi bir cennetle çevrelenmiş basit bir yaşam tarzına sahipler.
with an economy based in agriculture, fishing, hunting, and trade, the kunas have a simple life surrounded by a paradise-like rural landscape.

bu görüntü bana shakespear'in oyunlarını hatılatıyor, bir sürü etki tarafından çevrelenmiş bir insan kendi yarattığı eziyetlere karşı kendinden bir şeylere tutunmaya çalışıyor.
this image, to me, is almost like from a shakespearean play, with a man, surrounded by various influences, desperate to hold on to something true within himself, in a context of great suffering that he has created himself.

hasan'ın kendisini güvenli bir yere götüren bm aracının arka penceresinden gördüğünü hatırladığı son şey, potocari üssünün önünde ağır silahlı sırp askerleri tarafından çevrelenmiş şekilde duran sivillerdi.
the last thing hasan remembers seeing, through the rear window of the un vehicle carrying him to safety, were civilians surrounded by heavily armed serb soldiers standing in front of the potocari base.

svt ana bir sahne ve buraya yakından çevrelenmiş bir parkurla bağlanan yüksek-alçak değiştirilebilen zeminlerden oluşan bir sahne oluşturdu, ana sahnenin iki tarafında ve küçük sahnenin çevresinde kalabalık şovu ayakta izleyebildi.
svt created a main stage and a smaller stage with higher-lower shifted floors, connected by a trail closely surrounded by a standing crowd from both sides of it and around the small stage.

Çevreleme politikası
containment