검색어: anlatmaya (터키어 - 영어)

hikayesini anlatmaya basladi.
the stories started pouring out.

eyüp anlatmaya devam etti:
moreover job continued his parable, and said,

anlatmaya çalıştığım o değil.
that's not really what i mean.

bu logo ile ne anlatmaya çalışmışlar
what did they try to tell with this logo?

anlatmaya çalıştığım şöyle bir şey,
so, this is the kind of thing i'm talking about.

kelimeler onu anlatmaya yetersiz kaldı.
words failed her.

o zaman ben size kısaca anlatmaya başlayayım.
then i'll begin to explain it to you briefly.

Çocukla ne alakası var, neyi anlatmaya çalışıyor?
what's it got to do with kid? what do they try to tell?

İşin gerçeği bu. anlatmaya çalıştığım şey de bu.
and that is the truth. and that's what i try to get out.

İşte sol alttaki açıklamamda anlatmaya çalıştığım budur.
so here's what it says in my explanation at the bottom left.

ben, bildiği her şeyi avukata anlatmaya karar verdi.
ben decided to tell the lawyer everything he knew.

merhamet ve karşılıklılık etiğinin tarihçesi biraz anlatmaya çalışacağım
i'm going to try to give you a little bit of a natural history of compassion and the golden rule.

hayalini bana anlatmaya başladı. dedi ki iki hayalim vardı.
she started off by telling me her dream. she said, "i had two.

bu yüzden, anlatmaya çalıştığım şey; otobüsü metroya yaklaştırdığı.
that's why, i'm trying to say, it's like metro-nizing the bus.

ben büyürken, babam kanadadaki ilk gününün hikayesini anlatmaya bayılırdı.
when i was growing up, my dad used to love telling the story of his first day in canada.

Çoğu insanın hikaye anlatmaya başvurmasının nedeni, kaçma isteğidir zaten.
that's why most people turn to storytelling, is to escape.

nelson mandela'ya durumu anlatmaya çalışıyordum, tam o sırada amy winehouse,
and nelson mandela was quite surprised at the appearance of the singer and i was explaining to him at the time who she was.

bana anlatman yetti
i loved bristol