검색어: onur (터키어 - 프랑스어)

onur
xyhnc

alçakgönüllülükse onur kazandırır.
l`orgueil d`un homme l`abaisse, mais celui qui est humble d`esprit obtient la gloire.

onur küçükemail of translators
ludovic grossardemail of translators

alçakgönüllülüğü ise onur izler.
avant la ruine, le coeur de l`homme s`élève; mais l`humilité précède la gloire.

zenginlik, onur ve yaşamdır.
le fruit de l`humilité, de la crainte de l`Éternel, c`est la richesse, la gloire et la vie.

onur@ linux- sevenler. de
gerard@delafond. org

ailesi için onur kürsüsü olacak.
je l`enfoncerai comme un clou dans un lieu sûr, et il sera un siège de gloire pour la maison de son père.

yaşam, gönenç ve onur bulur.
celui qui poursuit la justice et la bonté trouve la vie, la justice et la gloire.

sol elinde zenginlik ve onur vardır.
dans sa droite est une longue vie; dans sa gauche, la richesse et la gloire.

onur küçük, İsmail Şimşekemail of translators
thibaut cousin, robert jacolin, gérard delafond, mickaël sibelleemail of translators

serdar soytetir, onur küçük, ayşe gençemail of translators
ludovic grossardemail of translators

adem oğullarına onur verdik. onları karada ve denizde taşıdık.
certes, nous avons honoré les fils d'adam.

kendilerine onur ve destek olsunlar diye allah dışında ilahlar edindiler.
ils ont adopté des divinités en dehors d'allah pour qu'ils leur soient des protecteurs (contre le châtiment).

yahudiler için aydınlık ve sevinç, mutluluk ve onur dolu günler başlamıştı.
il n`y avait pour les juifs que bonheur et joie, allégresse et gloire.

güzel bir söz ve hoşgörü, peşinden onur kırıcı davranışlar getiren bir yardımdan daha hayırlıdır.
une parole agréable et un pardon valent mieux qu'une aumône suivie d'un tort.

Şüphesiz, 'bütün kuvvet ve onur,' allah'ındır.
(en vérité) la puissance appartient entièrement à allah.

güzel bir yaşlılık döneminde öldü. zenginlik ve onur dolu günler yaşadı. yerine oğlu süleyman kral oldu.
il mourut dans une heureuse vieillesse, rassasié de jours, de richesse et de gloire. et salomon, son fils, régna à sa place.

yemin olsun, biz, âdemoğullarını onur ve üstünlükle donattık, onları karada ve denizde binitlerle yükledik.
certes, nous avons honoré les fils d'adam.

ama meleklerden biraz aşağı kılınmış olan İsayı, tanrının lütfuyla herkes için ölümü tatsın diye çektiği ölüm acısı sonucunda yücelik ve onur tacı giydirilmiş olarak görüyoruz.
mais celui qui a été abaissé pour un peu de temps au-dessous des anges, jésus, nous le voyons couronné de gloire et d`honneur à cause de la mort qu`il a soufferte, afin que, par la grâce de dieu, il souffrît la mort pour tous.

Öyle kişiler ki onlar, müminleri bırakıp da küfre sapanları dostlar ediniyorlar. onların yanında onur ve yücelik mi arıyorlar?
ceux qui prennent pour alliés des mécréants au lieu des croyants, est-ce la puissance qu'ils recherchent auprès d'eux?