Je was op zoek naar: gorgeous (Engels - Turks)

mary is gorgeous.
mary muhteşem.

it's gorgeous.
muhteşem.

you have gorgeous eyes.
Çok güzel gözlerin var.

isn't it gorgeous?
güzel değil mi?

gorgeous assistant instructor.
Çok güzel asistan eğitmen.

she's really gorgeous.
o gerçekten muhteşem.

and gorgeous eyed fair maidens.
güzel eşler...

i think you're gorgeous.
bence göz kamaştırıcısın.

did i mention they're gorgeous?
harikulade olduklarından bahsetmiş miydim?

the gorgeous cake made my mouth water.
muhteşem kek ağzımı sulandırdı.

and i will say, though, the museum is gorgeous.
ve sunu da itiraf edeyim, muzeleri harikulade.

in them are women of good behaviour and gorgeous faces.
her ikisinde de iyilikler, güzellikler vardır.

let me be quiet for a second because this is so gorgeous.
biraz sessiz kalayım, b harika görüntüleri izleyelim birlikte.

and the poem began, "anderson cooper is a gorgeous man."
Şiir şöyle başlıyor, "anderson cooper muhteşem bi adamdır."

she's gorgeous. she obviously loves him. she's conflicted.
kız mükemmel ve açıkça vermeer'i seviyor. İç çatışması var.

he said, "you are beautiful. you have grown into a gorgeous woman.
babası " Çok güzelsin. büyümüş, müthiş bir kadın haline gelmişsin.

the third thing that made me stop in my tracks is his absolutely gorgeous doublet.
beni devam etmekten alıkoyan üçüncü şey ise giydiği tam anlamıyla mükemmel yeleği.

it's quite beautiful because somehow, this is a gorgeous moment for design.
Şimdi tasarım için çok güzel bir zaman.

and they said yes, and they left me completely alone, which was a gorgeous, wonderful thing.
onlar da kabul ettiler, ve ardından beni tamamen yalnız başıma bırakmaları,.... ...inanılmaz güzeldi.

and with them are those who do not set gaze upon men except their husbands, the maidens with gorgeous eyes.
ve yanlarında bakışlarını yalnızca eşlerine çevirmiş iri gözlü kadınlar vardır.