Je was op zoek naar: he witnessed the truth of the statement (Engels - Turks)

he affirmed the truth of her statement.
onun ifadesinin doğruluğunu onayladı.

i doubt the truth of his statement.
İfadesinin gerçekliğinden şüpheliyim.

he brought out the truth of the murder case.
o, cinayet davası ilgili gerçeği ortaya çıkardı.

he doubted the truth of her story.
hikayenin doğruluğundan şüphe etti.

i'm going to ascertain the truth of his statement.
onun sözünün aslını araştıracağım.

we have to get at the truth of the matter.
İşin gerçeğini kastetmek zorundayız.

the truth of social entropy.
düzensizlik ve yozlaşmanın gerçekliği

and those who accept the truth of the judgment day
ancak namaz kılıp namazlarında yoksul ve yoksuna belirli bir hak tanıyanlar, ceza gününü doğrulayanlar, rablerinin azabından korkanlar böyle değildir.

all of you are familiar with the truth of the story.
hepiniz gerçek hikayeyi biliyorsunuzdur.

and affirmed the truth of goodness:
elinde bulunandan verenin, allah'a karşı gelmekten sakınanın, en güzel söz olan allah'ın birliğini doğrulayanın işlerini kolaylaştırırız.

but the truth of the matter is that this is going on.
ama gerçek şu ki bunlar yapılıyor.

and those who hold to the truth of the day of judgment;
ancak namaz kılıp namazlarında yoksul ve yoksuna belirli bir hak tanıyanlar, ceza gününü doğrulayanlar, rablerinin azabından korkanlar böyle değildir.

yet indeed it is the truth of certainty.
gerçekten o, şüphe götürmez bir bilgidir.

and indeed, it is the truth of certainty.
gerçekten o, şüphe götürmez bir bilgidir.

and watch them; soon they will see [the truth of the matter]!
gözün, üstlerinde olsun; yakında görecekler.

the result is that the truth of either one of the connected statements requires the truth of the other, i.e., either both statements are true, or both are false.
birbirine bağlı olan iki ifadenin birinin doğruluğu için ötekinin doğru olması gerekmektedir, dolayısıyla ya iki ifade de doğru, ya da her ikisi de yanlıştır.