Je was op zoek naar: impossibility (Engels - Turks)

the second law declared the impossibility of such machines.
İkinci kanun bu makinelerin imkansızlıklarını açıklamıştır.

events which determine change or impossibility of part of the event
etkinliğin değişikliğini veya imkansız bölümlerini belirleyen olaylar

exhibit i events which determine change or impossibility of part of the event
ek i etkinliğin değişikliğini veya imkansız bölümlerini belirleyen olaylar

the cancellation or the impossibility to provide the event not determined and caused by bws;
bws'nin neden oluğu ve belirlenmediği etkinliğin iptali veya etkinliği temin etmenin imkansızlığı;

i was faced with treating a lot of critically ill patients at 24,000 feet, which was an impossibility.
7315 m. yükseklikte durumu kritik olan pek çok hastayı tedavi etmek zorunda kaldım ki bu bir mucizeydi.

akp and the republican people's party respond that cancellation of the 3 november vote is a legal impossibility.
akp ve cumhuriyet halk partisi ise 3 kasım seçimlerinin iptal edilmesinin yasal açıdan imkansız olduğu şeklinde tepki verdiler.

a completely secure system is a virtual impossibility, so an approach often used in the security profession is one of balancing risk and usability.
tamamen güvenli bir sistem sanal bir imkansızlıktır, o nedenle güvenlik işine sıklıkla riskin ve kullanılabilirliğin dengelenmesi olarak bakılır.

gates stressed on tuesday the impossibility of reversing the process or partitioning kosovo along ethnic lines, as serbian president boris tadic suggested last week.
gates salı günü, sürecin tersine çevrilmesi veya sırbistan cumhurbaşkanı boris tadiç'in geçen hafta önerdiği gibi kosova'nın etnik toplumlar arasında bölünmesinin imkansız olduğunu vurguladı.

even middle-aged persons continue to live with their parents, not out of choice, but because of the impossibility of becoming financially independent.
orta yaşlı insanlar bile anne ve babalarıyla yaşamaya devam ediyor, ancak bu durum kendi seçimlerinden değil, ekonomik açıdan bağımsız hale gelmenin imkansızlığından kaynaklanıyor.

one is the impossibility of repressing expenditures if romania is to provide a volume of public goods appropriate for an eu member country. the second is that eu accession brings with it requirements for competitiveness and modernisation.
bu nedenlerden ilki, ab üyesi sıfatı kazanıldıktan sonra kamuya sağlanması gereken mal ve hizmetlere ilişkin harcamaların geri plana atılmasının imkansız olması; diğeri ise ab üyeliğinin beraberinde rekabetçilik ve modernizasyon konularında çeşitli yükümlülükler getirmesi.

secret sharing using the chinese remainder theorem uses, along with the chinese remainder theorem, special sequences of integers that guarantee the impossibility of recovering the secret from a set of shares with less than a certain cardinality.
secret sharing using the chinese remainder theorem uses, along with the chinese remainder theorem, special sequences of integers that guarantee the impossibility of recovering the secret from a set of shares with less than a certain cardinality.

"the impossibility of february" is that february's a really wretched month in new york and the images for me conjure up these really awful things.
Şubat ayının imkansızlığı,... ...Şubat ayının new york' ta gerçekten berbat geçmesi,... ...ve bu ayın genellikle berbat olan ya da tam anlamıyla berbat diyemiyeceğimiz,...

exhibit i specifies the events and/or circumstances which may determine the impossibility to display part of the event pursuant to the event format, or under which the event may be subject to modification with respect to the event format.
ek i kısmı, etkinliğin etkinlik formatı ile ilgili olarak değişikliğe tabi olabileceği ve etkinlik formatı kapsamında etkinliğin gösteriminin imkansızlığını belirleyen olaylar ve/veya koşulları belirtmektedir.

i got an educational impossibility, zero to 30 percent in two months in the tropical heat with a computer under the tree in a language they didn't know doing something that's a decade ahead of their time.
eğitimsel bir imkansızlıkla karşılaştım. 0'dan yüzde 30'lara tropik sıcağında iki ay içinde ağaç altında bilmedikleri bir dildeki bilgisayarla kendi zamanlarından onlarca yıl ötesinde bir bilgiye ulaşmışlardı.

of course, is fun to dream to live in the poles of man's ear. full of fantasy and adventure, i must confess that it seems to me. mankind is a difficult dream to pursue impossibilities and always liked. fit the facts into consideration, but we are able to provide you with many poles do not think like eskimos. based on the human body to a certain degree, and even if you try to hold on to you, your body will betray you. wander in from the cold and your nose or ear nose break and fall break is a half-joke, i do not have cartilage and cartilage there is a delicate structure.
kutuplarda yaşamak hayali tabiki de insanın kulağına eğlenceli geliyor. fantastik ve macera dolu itiraf etmeliyim ki bana da öyle geliyor. İnsanoğlu imkansızlıkların ve zor bir hayalin peşinde koşmayı her zaman sevmiştir. ama gerçekleri göz önüne koyduğumuzda eskimolar gibi kutuplara pek uyum sağlıyacağımı düşünmüyorum. insan vücudu belli bir dereceye kadar dayanır ve siz dayanmaya çalışsanız bile vücudunuz size ihanet eder. ve soğuktan burnunuz kopar ve düşer yarım bir burunla dolaşırsınız yada kulağınız kopar şaka yapmıyorum orda kıkırdak var ve kıkırdak narin bir yapıya sahiptir.