Je was op zoek naar: intimate (Engels - Turks)

such an intimate video.
o kadar samimi bir video ki.

this is our time. this is intimate time.
bu bizim zamanımızdır ve cok özel bir zamandır.

because i tried to make it intimate.
Çünkü bunu üstü kapalı bir şekilde yapmak istiyordum.

by seeking intimate connection with your inwardness.
maneviyatınızla çok yakın temas kurmanın yolunu arayarak

and allah took abraham as an intimate friend.
[46,16; 3,68; 16,123; 53; 37; 2,124; 16,120-121]

i know, i know him. i am not intimate with him.
tanıyorum, tanıyorum da samimiyetim yok

even intimate friends will not inquire about their friends,
(böyle bir günde) hiçbir yakın dost bir yakın dostu sormaz.

these were very intimate murders -- he strangled his victims.
bunlar çok içten cinayetlerdi -- kurbanlarını boğmuştu.

do not take for intimate friends those who are not of your kind.
kendi dışınızdakilerden sırdaş edinmeyin.

the relationship between the lap and its owner is direct and intimate.
kucak ve sahibi arasındaki ilişki doğrudan ve samimidir.

this was absolutely key for us. this is a very intimate form of connection.
bu kesinlikle bizim için anahtar nokta. bu iletişimin çok yakından gerçekleştiği bir şekli.

"jackie gleason: an intimate portrait of the great one".
"jackie gleason: an intimate portrait of the great one".

believers! do not take for intimate friends those who are not of your kind.
ey iman edenler, sizden olmayanları sırdaş edinmeyin.

all intimate friends on that day will become each others enemies except for the pious,
dostlar o gün birbirine düşman kesilirler. ancak takvaya sarılanlar böyle değildir.

repel evil with good, and the person who was your enemy becomes like an intimate friend.
(sen kötülüğü) en güzel olan şeyle sav. o zaman bir de bakarsın ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dosttur.

the intimate friends on that day will be hostile unto one another save the god-fearing.
dostlar o gün birbirine düşman kesilirler. ancak takvaya sarılanlar böyle değildir.

higher education is conducted on a more intimate level in bosnia and herzegovina's capital.
yüksek öğrenim, bosna-hersek'in başkentinde daha samimi bir ortamda yürütülüyor.

and allah did take ibrahim (abraham) as a khalil (an intimate friend).
[46,16; 3,68; 16,123; 53; 37; 2,124; 16,120-121]

he is the first and the last, the ascendant and the intimate, and he is, of all things, knowing.
o, ilktir (kendisinden önce hiçbir varlık yoktur,) sondur (kendisinden sonra hiçbir varlık yoktur. her şey yok olurken o kalacaktır,) zahirdir (delilleriyle varlığı gün gibi açıktır,) batındır (zatının hakikati gizlidir, akıllar o'nun özünü idrak edemez,) o, her şeyi bilendir.

"the chronicle of impressionism: an intimate diary of the lives and world of the great artists".
"the chronicle of impressionism: an intimate diary of the lives and world of the great artists".