Je was op zoek naar: making (Engels - Turks)

soap making
sabun

decision making
karar verme

making friends.
arkadaş edinmek.

making it happen
hayata geçirme

making a switch.
geçiş sağlama.

i'm making tea.
Çay yapıyorum.

making directory: %1
dizin oluşturuluyor:% 1

making kosovo sustainable
kosova’nın kendi ayakları üzerinde durabilmesini sağlamak

i was just making sure.
sadece emin oluyordum.

consensus decision-making
oydaşma

he's making progress.
o ilerleme kaydediyor.

making print preview for
ön izleme yapılıyor

he liked making decisions.
karar vermeyi severdi.

secondly, making them interactive.
İkincisi, etkileşimli hale getirmek.

it's making me nervous.
o, beni sinirlendiriyor.

making delivery without damage
teslimatların hasarsız yapılması

stop! you're making him cry.
dur! onu ağlatıyorsun.

am i making myself clear?
kendimi net şekilde ifade ediyor muyum?

i enjoy making them happy."
onları mutlu etmekten keyif alıyorum." dedi.

he started making rubber stamps.
lastik damgalar yapmaya başladı.