Je was op zoek naar: you would think that the candidate (Engels - Turks)

i would think
para biriktirip

super-logical, you would think.
süper mantıklı derdiniz.

so, completely irrational, you would think.
yani, tamamen mantıksız, diye düşünebilirdiniz,

looking at them you would think that they were pearls dispersed.
görseydin onları, dizilmiş inciler sanırdın.

so who would think that it was low-fat?
kim az yağlı olduğunu tahmin edebilirdi?

i think that's the point.
sanırım fikir o.

and one would think, that should give me a clue.
bu tablonun bana bir ipucu vermesi gerektiği düşünülür.

if you see them, you would think them scattered pearls.
görseydin onları, dizilmiş inciler sanırdın.

and you would think them awake, while they were asleep.
bir de onları mağarada görseydin uyanık sanırdın. halbuki onlar uykudadırlar.

i think that's the bigger change.
bence daha büyük değişim bu.

you would think that i was describing the perfect camera here, but there are still improvements to be made.
tüm bu ifadelerimiz mükemmel bir üründen bahsettiğimiz izlenimi uyandırabilir ancak cihazın geliştirilmesi gereken noktaları da yok değil.

you would think they are united, but their hearts are diverse.
(allah'tan çok sizden korkarlar).

i don't think that's the case though.
ama ben öyle olduğunu düşünmüyorum.

i think that would be best.
sanırım o en iyi olacaktı.

you would think that because these implants are optimized for speech, they were designed for speech.
bu implantların, bir konuşmaya uygun hale getirildiğinden onların bunun için üretidiğini düşünebilirsiniz.

sometimes you would think that maybe kids would enjoy it, but sometimes they get a little freaked out.
bazen çocukların hoşuna gidiyor yaptıklarım, ama bazen de biraz korkuyorlar.

and boys of everlasting youth will go about attending them. looking at them you would think that they were pearls dispersed.
etraflarında ebedî cennet çocukları dolaşır durur ki, onları gördüğünde parlaklıklarından ötürü etrafa saçılan inciler sanırsın.

that's the achievement, i think. that's the real achievement.
bu başarıdır, bence. bu gerçek başarıdır.

tom didn't think that would ever happen.
tom onun her zaman olacağını düşünmüyordu.

there boys of everlasting youth shall go about attending them: when you see them, you would think that they are scattered pearls.
dolaşır çevrelerinde, sürekli görevlendirilmiş gençler. görseydin onları, dizilmiş inciler sanırdın.