Je was op zoek naar: ostenderet (Latijn - Turks)

ut ostenderet divitias gloriae suae in vasa misericordiae quae praeparavit in gloria
yüceltmek üzere önceden hazırlayıp merhamet ettiklerine yüceliğinin zenginliğini göstermek için bunu yaptıysa, ne diyelim?

ivit ergo helias ut ostenderet se ahab erat autem fames vehemens in samari
İlyas ahavın huzuruna çıkmaya gitti. samiriyede kıtlık şiddetlenmişti.

dixi in corde meo de filiis hominum ut probaret eos deus et ostenderet similes esse bestii
İnsanlara gelince, ‹‹tanrı hayvan olduklarını görsünler diye insanları sınıyor›› diye düşündüm.

et accesserunt ad eum pharisaei et sadducaei temptantes et rogaverunt eum ut signum de caelo ostenderet ei
ferisilerle sadukiler İsanın yanına geldiler. onu denemek amacıyla kendilerine gökten bir belirti göstermesini istediler.

exemplarque edicti quod pendebat in susis dedit ei ut reginae ostenderet et moneret eam ut intraret ad regem et deprecaretur eum pro populo su
estere gösterip açıklaması için susta yayımlanan, yahudilerin kökünün kurutulmasını isteyen fermanın bir kopyasını da ona verdi. esterin krala çıkmasını, ondan merhamet dileyip kendi halkı için yalvarmasını istedi.

sed ideo misericordiam consecutus sum ut in me primo ostenderet christus iesus omnem patientiam ad deformationem eorum qui credituri sunt illi in vitam aeterna
ama mesih İsa, kendisine iman edip sonsuz yaşama kavuşacak olanlara örnek olayım diye sınırsız sabrını öncelikle bende sergilemek için bana merhamet etti.

adflixit te penuria et dedit tibi cibum manna quem ignorabas tu et patres tui ut ostenderet tibi quod non in solo pane vivat homo sed in omni verbo quod egreditur ex ore domin
sizi aç bırakarak sıkıntıya soktu. sonra sizin de atalarınızın da bilmediği man ile sizi doyurdu. İnsanın yalnız ekmekle yaşamadığını, rabbin ağzından çıkan her sözle yaşadığını size öğretmek için yaptı bunu.

tu autem in misericordiis tuis multis non dimisisti eos in deserto columna nubis non recessit ab eis per diem ut duceret eos in via et columna ignis in nocte ut ostenderet eis iter per quod ingrederentu
yine de, yüce merhametinden ötürü onları çölde bırakmadın. gündüzün yol göstermek için bulut sütununu, geceleyin yollarına ışık tutmak için ateş sütununu önlerinden eksik etmedin.

laetatus est autem super eis ezechias et ostendit eis cellam aromatum et argenti et auri et odoramentorum et unguenti optimi et omnes apothecas supellectilis suae et universa quae inventa sunt in thesauris eius non fuit verbum quod non ostenderet eis ezechias in domo sua et in omni potestate su
bunlar hizkiyayı sevindirdi. o da deposundaki bütün değerli eşyaları -altını, gümüşü, baharatı, değerli yağı, silah deposunu ve hazine odalarındaki her şeyi- elçilere gösterdi. sarayında da krallığında da onlara göstermediği hiçbir şey kalmadı.