Je was op zoek naar: kaifas (Noors - Turks)

kaifas.
kayafa...

kaifas tar seg av det.
kayafa'nın işidir.

- si til kaifas at vi har tatt jesus.
- kayafa'ya söyleyin, İsa'yı aldık.

annas sendte ham da bundet til ypperstepresten kaifas.
bunun üzerine hanan, onu bağlı olarak başkâhin kayafaya gönderdi.

hvis ikke, gir kaifas meg skylden hvis det blir opprør.
yapmazsam, her türlü isyanın suçunu kayafa benim üzerime atacak.

sir, øversteprest kaifas og hans eldre vil snakke med deg.
efendim, başkâhin kayafa ve inanlılar topluluğu sizi görmeye geldi.

men en av dem, kaifas, som var yppersteprest det år, sa til dem:
İçlerinden biri, o yıl başkâhin olan kayafa, ‹‹hiçbir şey bilmiyorsunuz›› dedi.

da kom yppersteprestene og folkets eldste sammen hos ypperstepresten, som hette kaifas, i hans gård,
bu sırada başkâhinlerle halkın ileri gelenleri, kayafa adındaki başkâhinin sarayında toplandılar.

en stor mann er den som kan lære idiotene hva makt er, overmenneskene med makt, kaifas, pilatus...
büyük bir adam gücü elinde bulunduran embesillere gücün ne olduğunu anlatandır.

det å være en stor mann er å undervise makten. alle disse idiotene, overmenneskene med makt. kaifas.
büyük bir adam olmak, onlara gücü anlatmaktan geçer güçlü olan tüm bu embesillere.

mens annas og kaifas var yppersteprester, da kom guds ord til johannes, sakarias' sønn, i ørkenen;
hanan ile kayafa başkâhinlik ediyorlardı. bu sırada tanrı çölde bulunan zekeriya oğlu yahyaya seslendi.

men de som hadde grepet jesus, førte ham til ypperstepresten kaifas; der var de skriftlærde og de eldste samlet.
İsayı tutuklayanlar, onu başkâhin kayafaya götürdüler. din bilginleriyle ileri gelenler de orada toplanmışlardı.

de førte da jesus fra kaifas til borgen. det var tidlig på morgenen, og de gikk ikke selv inn i borgen, forat de ikke skulde bli urene, men kunde ete påske.
sabah erkenden yahudi yetkililer İsayı kayafanın yanından alarak vali konağına götürdüler. dinsel kuralları bozmamak ve fısıh yemeğini yiyebilmek için kendileri vali konağına girmediler.