Je was op zoek naar: dolaşıyorlar (Turks - Engels)

karanlıkta dolaşıyorlar. yeryüzünün temelleri sarsılıyor.
they know not, neither will they understand; they walk on in darkness: all the foundations of the earth are out of course.

bulutlu olan duygu ifadeleri bir esintiye kapılmışçasına dolaşıyorlar.
the cloudy ones float along as if they're on a breeze.

Çocuklar, dikkatsiz ve kaygısızca oynuyor ve köyün etrafında dolaşıyorlar.
the young ones, careless and carefree, play and roam around the village.

belediye başkanlarından gelen davetlere uyarak, her kentte beş hafta kalmacasına, kent kent dolaşıyorlar.
they travel from city to city, remaining for five weeks at each place, at the mayor's invitation.

dağlardaki çobanlara göre, yabani kurtlar, tilkiler, ayılar ve yaban domuzları de arazide dolaşıyorlar.
according to shepherds on the mountain, wild wolves, foxes, bears and boars also prowl the terrain.

kendilerinden önce nice nesilleri yok etmiş olmamız üzerinde hiç düşünmediler mi? ki şimdi onların yurtlarında dolaşıyorlar.
does it not dawn upon them how many generations we have destroyed before them, amid [the ruins of] whose dwellings they walk?

"ben dr. francis, bir b.m elçisiyim ve dünyayı dolaşıyorum.
i'm dr. francis; i'm a u.n. ambassador and i'm walking around the world."