Je was op zoek naar: gider gitmez (Turks - Engels)

gider
expenditure

yatağa gider gitmez uykuya daldı.
as soon as he went to bed, he fell asleep.

ateşim gitmez.
my fever won't go away.

aşk asla boşa gitmez.
love is never wasted.

kimse bağlara gitmez.
he is swift as the waters; their portion is cursed in the earth: he beholdeth not the way of the vineyards.

tom okula otobüsle gitmez.
tom doesn't go to school by bus.

tom, iyi bir okula gitmez.
tom doesn't go to a good school.

bu sonuna kadar asla gitmez.
this is never going to end.

mary onunla gitmedikçe, tom gitmez.
tom won't go unless mary goes with him.

balta alçakgönüllü bir boyuna gitmez.
the axe does not go to a humble neck.

babam bugün tokyo'ya gitmez.
my father does not go to tokyo today.

"oraya hayatta gitmez" diye düşünüyordu.
and she thought, "he will never go there."

balık ve kırmızı şarap birlikte iyi gitmez.
fish and red wine don't go well together.

"allah'a and içerim ki, siz gider gitmez, ardınızdan heykellerinize karşı bir plan uygulayacağım."
"and by allah, i have a plan for your idols - after ye go away and turn your backs"..

bazı yıllar soğuk su yukarıya brezilya’ya kadar gider, diğer yıllarda da, la nina yıllarında, gitmez.
some years, the cold water goes all the way up to brazil, and other years, in these la nina years, it doesn't.

zaman geçmez ya da gitmez, zaman içimizde kalır.
time doesn't pass or go away, time remains inside us.

asla midenize gitmez. daha iyidir, daha güvenlidir, ekonomik ve verimlidir.
you know? but here in this clay hot plate, it will never go into your stomach.

uşak gider gitmez, davut taşın güney yanından ayağa kalktı ve yüzüstü yere kapanarak üç kez eğildi. İki arkadaş birbirlerini öpüp ağladılar; ancak davut daha çok ağladı.
and as soon as the lad was gone, david arose out of a place toward the south, and fell on his face to the ground, and bowed himself three times: and they kissed one another, and wept one with another, until david exceeded.

giderler
expenses