Je was op zoek naar: çakıl (Turks - Spaans)

Çakıl taşı
guijarro

ama sonra ağza dolan çakıl gibidir.
sabroso es al hombre el pan mal adquirido; pero cuando haya llenado su boca, se convertirá en cascajo

biz de üzerlerine çakıl taşları fırlatan bir rüzgâr gönderdik.
enviamos contra ellos una tempestad de arena.

o göktekinin, çakıl taşları taşıyan bir rüzgârı üzerinize salmayacağından emin misiniz?
¿o estáis a salvo de que quien está en el cielo envíe contra vosotros una tempestad de arena?

karada sizi yerin dibine geçirmesinden yahut çakıl savuran bir kasırga göndermesinden emin mi oldunuz?
¿estáis, pues, a salvo de que alá haga que la tierra os trague o de que envíe contra vosostros una tempestad de arena?

peki, kara tarafında sizi yere geçirivermesinden yahut üstünüze çakıl savuran bir kasırga göndermesinden emin misiniz?
¿estáis, pues, a salvo de que alá haga que la tierra os trague o de que envíe contra vosostros una tempestad de arena?

değneğini alıp dereden beş çakıl taşı seçti. bunları çoban dağarcığının cebine koyduktan sonra sapanını alıp filistli golyata doğru ilerledi.
entonces tomó su cayado en su mano y escogió cinco piedras lisas del arroyo, y las puso en la bolsa pastoril, en el zurrón que llevaba. y con su honda en su mano, se fue hacia el filisteo

sadece sürdürülemez balıkçılık nedeniyle değil, aynı zamanda açık denizlerden petrol ve gaz çıkarılması, kum ve çakıl ocakları, denizcilik ve açık deniz rüzgâr çiftlikleri gibi diğer faaliyetler nedeniyle, deniz çevresi de büyük ölçüde etkilenmiştir.
el medio ambiente marino también se ve fuertemente afectado, no sólo por la pesca insostenible, sino también por otras actividades, como la extracción de gas y petróleo en alta mar, la extracción de arena y grava, el transporte marítimo y los parques eólicos marítimos.

nuh'u da tahtalardan yapılmış, çivilerle (çakılmış gemi) üzerinde taşıdık.
le embarcamos en aquello de planchas y de fibras,