Je was op zoek naar: cezalandıracak (Turks - Spaans)

ve aşağıda, yeryüzündeki kralları cezalandıracak.
acontecerá en aquel día que jehovah castigará en lo alto al ejército de lo alto, y en la tierra a los reyes de la tierra

rab sizi delilikle, körlükle, şaşkınlıkla cezalandıracak.
"jehovah te afligirá con locura, con ceguera y con confusión de la mente

küçümseyip kibirlenenleri ise acıklı bir azapla cezalandıracak.
pero a quienes hayan tenido a menos servirle y hayan sido altivos, les infligirá un castigo doloroso.

onlar, bağışlanma dilerlerken de allah onları cezalandıracak değildir.
alá no les iba a castigar mientras ellos pedían perdón.

rab, mülk edinmek için gideceğiniz ülkede sizi yok edinceye dek salgın hastalıkla cezalandıracak.
"jehovah hará que se te pegue la peste hasta acabar contigo en la tierra a la cual entras para tomarla en posesión

eğer işledikleri suçları sebebiyle onları cezalandıracak olsaydı, azabı onlara hemen gönderirdi.
si les diera su merecido, les adelantaría el castigo.

eğer allah, insanları zulümleri yüzünden cezalandıracak olsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı.
si alá tuviera en cuenta la impiedad humana, no dejaría ningún ser vivo sobre ella.

eğer allah, işledikleri günahlar yüzünden onları hemen cezalandıracak olsaydı, onlara hemen azab ederdi.
si les diera su merecido, les adelantaría el castigo.

ama çok bağışlayan, esirgeyen rabbin eğer onları, yaptıklariyle hemen cezalandıracak olsaydı, onların azabını çabuklaştırırdı.
tu señor es el indulgente, el dueño de la misericordia. si les diera su merecido, les adelantaría el castigo.

yeruşalime karşı savaşan bütün halkları rab şu belayla cezalandıracak: daha sağken bedenleri, gözleri, dilleri çürüyecek.
Ésta será la plaga con que jehovah golpeará a todos los pueblos que acamparán con sus ejércitos contra jerusalén: hará que se pudra su carne, aun estando ellos sobre sus pies. también sus ojos se pudrirán en sus cuencas, y su lengua se pudrirá en sus bocas

eğer allah, insanları yaptıkları işler yüzünden (hemen) cezalandıracak olsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı.
si alá diera a los hombres su merecido, no dejaría ningún ser vivo sobre su superficie.

sonra yüksek sesle, ‹‹kenti cezalandıracak olanlar, ellerinde yok edici silahlarıyla buraya gelsin›› diye seslendiğini duydum.
entonces proclamó con gran voz a mis oídos, diciendo: --¡acercaos los verdugos de la ciudad, cada uno con su instrumento destructor en su mano

veremle, sıtmayla, iltihapla, yakıcı sıcaklıkla, kuraklıkla, samyeliyle, küfle cezalandıracak. siz yok oluncaya dek bunlar sizi kovalayacak.
jehovah te herirá con tisis, con fiebre, con inflamación, con calor sofocante, con sequía, con tizón y con añublo, los cuales te perseguirán hasta que perezcas

kral, Şimiye karşı sözlerini şöyle sürdürdü: ‹‹babam davuta yaptığın bütün kötülükleri çok iyi biliyorsun. bu yaptıklarından dolayı rab seni cezalandıracak.
--el rey dijo además a simei--: tú conoces, tú conoces bien toda la maldad que cometiste contra mi padre david. jehovah, pues, ha vuelto tu maldad sobre tu cabeza

göklerde ve yerde bulunanlar hep allah'ındır. akıbet (sonuçta) kötülük yapanları yaptıkları ile cezalandıracak, güzel davrananları da daha güzeliyle mükafatlandıracaktır.
de alá es lo que está en los cielos y en la tierra, para retribuir a los que obren mal por lo que hagan y retribuir a los que obren bien dándoles lo mejor.

‹‹ama yetmiş yıl dolunca›› diyor rab, ‹‹suçları yüzünden babil kralıyla ulusunu, kildan ülkesini cezalandıracak, sonsuz bir viranelik haline getireceğim.
"pero sucederá que cuando se hayan cumplido los setenta años, castigaré al rey de babilonia, a aquella nación y a la tierra de los caldeos, por su maldad. yo la convertiré en perpetua desolación

"kafirleri ise dünyada ve ahirette şiddetli bir şekilde cezalandıracağım; yardımcıları da olmayacak."
a quienes no crean les castigaré severamente en la vida de acá y en la otra. y no tendrán quienes les auxilien.