You searched for: substantial (Engelska - Turkiska)

substantial risk
esaslı risk

the report makes substantial recommendations.
raporda sabit önerilerde de bulunuluyor.

a substantial number joined the shakers.
Önemli bir kesim kuakerlere katıldı.

that's a substantial amount of money.
bu çok ciddi bir rakam.

that would tell me something more substantial about you.
bu bana sizinle alakalı daha sağlam bir bilgi verir.

but the benefits would be substantial, analysts believe.
ancak yorumcular, bunun önemli faydalarının olacağı inancındalar.

international institutions concur that there is substantial progress.
uluslararası kuruluşlar da ülkenin dikkate değer bir ilerleme kaydettiği konusunda hemfikir.

the results achieved so far are encouraging, but not substantial.
Şimdiye kadar elde edilen sonuçlar cesaretlendirici olmakla birlikte, cok da somut değil.

"there is substantial room for energy efficient investment."
enerji açısından verimli yatırımlar için önemli bir kapasite mevcut."

and actually when you look at the impacts, the impacts are substantial.
ve aslında etkilere baktığınızda, etkiler önemli düzeydeydi.

kosovo needs substantial investment in education. [getty images]
kosova’da eğitim alanında ciddi yatırımlar yapılması gerekiyor. [getty images]

belgrade is now paying substantial amounts for natural gas deliveries via hungary.
belgrad şu anda macaristan üzerinden gelen doğalgaz sevkıyatına önemli meblağlar ödüyor.

countries that have signed up to kyoto must make substantial emissions reductions at home.
kyoto’yu imzalayan ülkelerin sınırları dahilinde dikkate değer emisyon azalmaları gerçekleştirmeleri gerekmektedir.

in fact, catullus may have brought about a substantial revival of that form in rome.
in fact, catullus may have brought about a substantial revival of that form in rome.

"there has been no substantial qualitative change in the operations conducted by croatia.
del ponte, "hırvatistan'ın yürüttüğü operasyonlarda nicelik açısından belirgin bir değişiklik olmamıştır.

past and current production and consumption patterns have underpinned substantial growth in wealth across europe.
geçmişteki ve şu andaki tüketim kalıpları, avrupa’daki zenginliklerde hatırı sayılır bir büyümeye temel oluşturmuştur.

according to barrett, substantial progress has been made in the economic reforms leading to eu integration.
barrett’e göre, ab ile bütünleşme hedefli ekonomi reformlarında önemli derecede ilerleme kaydedildi.

albanian police head ahmet premci said his department has seized a substantial amount of property from criminal groups.
arnavutluk emniyet genel müdürü ahmet premci de teşkilatının suç örgütlerinden önemli miktarda mal ele geçirdiğini kaydetti.

bankers like mayer amschel rothschild and max warburg had substantial influence on frankfurt's financial trade.
mayer amschel rothschild ve max warburg gibi bankacılarin da frankfurt'un finans ticaretine önemli etkisi vardı.

among other assets, lajcak has the benefit of substantial prior experience working with european leaders, including solana.
diğer nitelik ve avantajlarının yanı sıra lajcak, solana gibi avrupalı liderlerle birlikte çalışma konusunda çok ciddi bir deneyime de sahip.