You searched for: whensoever (Engelska - Turkiska)

whensoever they sensed our punishment they fled from them.
azabımızı hissettikleri anda ondan kaçmaya çalışıyorlardı.

and he is for their assembling whensoever he will potent.
o dilediği zaman bunları biraraya toplamaya da kadirdir.

why, whensoever they have made a covenant, does a party of them reject it?
bir ahitle söz verdikleri her seferinde, içlerinden bir fırka ahdi kaldırıp atmadı mı?

then whensoever he decreeth an affair he only saith unto it: be, and it becometh.
bir iş ve oluşa hükmedince, ona sadece "ol!" der; o hemen oluverir.

hallowed be he! whensoever he decreeth an affair he only saith to it: be, and it becometh.
bir işi yapmak istedi mi, “şöyle olsun” demesi kâfidir. (36,82)

whensoever there came to them a messenger with that their souls had not desire for, some they cried lies to, and some they slew.
fakat hangi peygamber onlara gelip canlarının istemediği bir şey getirdiyse o peygamberlerin bir kısmını yalanlamışlardı, bir kısmını öldürmüşlerdi.

he it is who causeth life and death. then whensoever he decreeth an affair he only saith unto it: be, and it becometh.
hayatı veren ve hayatı alıp öldüren o'dur.bir işin olmasına hükmedince, sadece “ol!” der, o da hemen oluverir.

and it came to pass, whensoever the stronger cattle did conceive, that jacob laid the rods before the eyes of the cattle in the gutters, that they might conceive among the rods.
sürüdeki güçlü hayvanlar kızışınca, yakup çubukları onların gözü önüne, yalaklara koyuyordu ki, çubukların yanında çiftleşsinler.

the originator of the heavens and the earth; and whensoever he decreeth an affair, he only saith unto it: be; and it becometh.
(o), göklerin ve yerin eşsiz yaratıcısıdır. bir şeyi dilediğinde ona sadece "ol!" der, o da hemen oluverir.

the lightning well-nigh snatcheth away their sight; whensoever it flasheth on them, they walk therein, and when it becometh dark unto them, they stand still.
(o esnada) şimşek sanki gözlerini çıkaracakmış gibi çakar, onlar için etrafı aydınlatınca orada birazcık yürürler, karanlık üzerlerine çökünce de oldukları yerde kalırlar.

and we shall muster them on the resurrection day upon their faces, blind, dumb, deaf; their refuge shall be gehenna, and whensoever it abates we shall increase for them the blaze.
biz onları kıyamet günü yüzükoyun, körler, dilsizler ve sağırlar olarak haşrederiz. varacakları yer cehennemdir.