You searched for: you eyes black so nice (Engelska - Turkiska)

you smell so nice.
Çok güzel kokuyorsun.

so nice my dear
बहुत अच्छा मेरे प्यारे

tom is so nice.
tom çok hoş.

that's so nice.
bu çok güzel.

stop being so nice.
Çok kibar olmayı bırak.

so nice air comes flowing in.
böylece güzel hava içeriye dolar.

it's so nice to be by ourselves.
yalnız olmamız çok hoş.

i don't remember tom being so nice.
tom'un çok kibar olduğunu hatırlamıyorum.

and i'm just showing this to you again because it's so nice.
ve size tekar göateriyorum çünkü çok güzel.

i wonder why tom has been so nice to me recently.
tom'un son zamanlarda bana karşı niçin çok kibar olduğunu merak ediyorum.

we feel so nice that our children can teach us how to read and write.
Çocuklarımız bize okuma yazma öğrettikleri için çok mutluyuz.

he gave you eyes and ears, and hearts, yet little do you thank.
size işitme ve görme yeteneği ile beyinler verdi; siz pek seyrek şükrediyorsunuz.

they do some of the smart things we do, some of the kind of not so nice things we do, like steal it and so on.
bizim yaptığımız bazı zekice şeyleri yaparlar, bazıları yaptığımız pek hoş olmayan şeyler olabilir, çalmak gibi ya da benzeri.

and at some point you may have met a couple from your own hometown, and you thought, "oh, my god, these people are so warm. they're so nice to me.
bir yerlerde sizin şehirden bir çiftle karşılaşıp şöyle dersiniz, "aman allahım, bu insanlar çok sıcak. bana karşı çok iyiler.

anastasius had one eye black and one eye blue (heterochromia), and for that reason he was nicknamed "dicorus" (greek: Δίκορος, "two-pupiled").
hayata iken lakabı "dikoros" (yunanca: "Δίκορος", "İki gözbebekli") olmuştur; çünkü anastasios'un bir gözü mavi diğeri kara idi.