You searched for: bir şey soracağım (Turkiska - Engelska)

bir şey soracağım:
i'm gonna ask something:

bir şey
something

hiç bir şey
i'll kiss you.

bir şey atma.
don't throw anything away.

bir şey değişmedi
nothing changed.

yoğurtlu bir şey.
it is something with yogurt.

bir şeyin adı
a thing's name

bir şeyimiz yok.
we have nothing.

peki, bir iki tane bir şey soracağım gittiklerinde neye bakıyorlar diye; özellikle konaklama anlamında sizden bir beklentileri var mı?
so, i am going to ask one or two questions about what they are looking at when they go; do they have any expectation from you in terms of accommodation?

kral sidkiya peygamber yeremyayı rabbin tapınağının üçüncü girişine getirterek, ‹‹sana bir şey soracağım›› dedi, ‹‹benden bir şey gizleme.››
then zedekiah the king sent, and took jeremiah the prophet unto him into the third entry that is in the house of the lord: and the king said unto jeremiah, i will ask thee a thing; hide nothing from me.

(musa:) "bundan sonra sana bir şey soracak olursam, artık benimle arkadaşlık etme.
(moses) said: if i ask thee after this concerning aught, keep not company with me.

a: bir şey soracaktım, saçın-- rod: yok! devam et--dağıt kendini.
a: i was going to ask you, has your hair ever been -- rod: no! it's all right -- go crazy.

(musa:) "bundan sonra sana bir şey soracak olursam, artık benimle arkadaşlık etme. benden yana bir özre ulaşmış olursun" dedi.
(moses) said: "if ever i ask thee about anything after this, keep me not in thy company: then wouldst thou have received (full) excuse from my side."

yemeği yiyince hemen dağılın, yemekten sonra sohbete dalmayın.Çünkü bu hareketiniz peygamberi rahatsız ediyor, lâkin utandığından, size karşı bir şey söylemiyordu.oysa allah, gerçeği açıklamaktan çekinmez.eğer (müminlerin annelerinden) bir şey soracak veya isteyecek olursanız, onu perde arkasından isteyiniz.
and when you have eaten, disperse, without lingering for conversation. this irritates the prophet, and he shies away from you, but god does not shy away from the truth.