Şunu aradınız:: and must rise to toil again (İngilizce - Türkçe)

and must be
ve şöyle olmalı

for as yet they knew not the scripture, that he must rise again from the dead.
İsanın ölümden dirilmesi gerektiğini belirten kutsal yazıyı henüz anlamamışlardı.

and also, the common precursor also gave rise to people.
ayrıca öncü insanlara yol açtı.

not rise to it, rise with it.
bir durumun üstesinden, zorluklardan kaçarak değil onları kullanarak gelmek.

it may give rise to serious trouble.
o, ciddi bir soruna neden olabilir.

can the eu rise to this historic challenge?
ab, bu tarihî durumla baş edebilir mi?

this political problem gave rise to hot discussions.
bu politik problem sıcak tartışmalara neden oldu.

does depreciation of the yen give rise to inflation?
yenin değer kaybetmesi enflasyona neden olur mu?

economies of scale gave rise to this sigmoidal behavior.
Ölçek ekonomisi bu sigmoidal davranışa artış sağlamaktadır.

demand, meanwhile, could rise to 11 billion kwh.
bu arada talep de 11 milyar kilovatsaate çıkabilir.

and you'd think, "can four simple laws give rise to that kind of complexity?"
düşünürsünüz ki, "dört basit yasa bu karmaşıklığı ortaya çıkarabilir mi?"

females giving rise to females giving rise to other females.
dişiler dişileri oluşturuyor, diğer dişileri dünyaya getirmek için dişileri dünyaya getirmek.

all this gives rise to a feeling of uncertainty among foreign investors.
tüm bunlar dış yatırımcılarda bir belirsizlik hissinin oluşmasına katkıda bulunuyor.

completely different meanings, giving rise to the exact same retinal information.
tamamen farklı anlamlar, tamamen aynı retinal bilgiyi veriyor.

it has about 45 inhabitants in winter, which can rise to more than 120 in summer.
kışın yaklaşık 60 sakini vardır, bu sayı yazın 120'ye kadar yükselebilir.

unemployment in greece rises to unprecedented levels.
yunanistan'da işsizlik görülmemiş seviyelere yükseldi.

albanian blast toll rises to 17 dead, 300 injured
arnavutluk'taki patlamada ölü sayısı 17, yararlı sayısı 300'e çıktı

therefor we said: o adam! this is an enemy unto thee and unto thy wife, so let him not drive you both out of the garden so that thou come to toil.
"adem," dedik, "bu senin ve eşinin düşmanıdır. sakın sizi cennetten çıkarmasın, yoksa perişan olursun."

that boat belonged to poor people who used to toil on the sea. i damaged it because there was a king after them who used to seize every ship by force.
"gemi, denizde çalışan birkaç yoksula aitti; onu kusurlu kılmak istedim, çünkü peşlerinde her sağlam gemiye zorla el koyan bir hükümdar vardı."

but in the more equal societies, it rises to 60 or 65 percent.
fakat, daha eşit toplumlarda, bu yüzde 60 ya da 65'e çıkıyor.