Results for bored with translation from English to Turkish

i got bored with his long talk.
onun uzun konuşmasından sıkıldım.

i was bored with his old jokes.
onun eski şakalarından bıktım.

mary seems to be bored with the game.
mary oyundan sıkılmış gibi görünüyor.

we got a little bored with each other.
biz birbirimizden biraz sıkıldık.

but i am really a little bored with everything.
ama gerçekten her şey biraz canımı sıkıyor.

i'm always bored with films that have little action.
Çok fazla aksiyon içermeyen filmlerde hep sıkılırım.

he was bored with his wife, an excellent woman he didn’t deserve.
hiç hak etmediği, harika bir kadın olan karısından bıkmıştı.

i mean, if all cows were purple you'd get bored with those, too.
ancak bütün inekler mor olsaydı bir süre sonra onlardan da sıkılırdınız.

and if you're not, you have to pretend to be slightly bored with everything.
aslında bıkkın olmasak bile öyleymiş gibi davranmak gerekiyor.

he soon became bored with his studies and, at the age of 14, he began to take a serious interest in mathematics.
daha sonra aldığı bu eğitimden sıkılan Évariste, 14 yaşında matematiğe ciddi bir ilgi göstermeye başladı.

getting bored with kapman? more than 100,000 points over level 20? next step: the invisible maze!
name

aa: when they got bored with their father's project, they invented an extraordinary little plane of their own.
aa: ne zaman babalarının projelerinden sıkılsalar, olağanüstü bir uçak icat ettiler.

hc: so our diners started to get bored with this idea, and we decided to give them the same course twice, so here we actually took an element from the maki roll and and took a picture of a dish and then basically served that picture with the dish.
hc: müşterilerimiz bu fikirden sıkılmaya başladılar, ve biz de onlara aynı tabağı iki kez vermeye karar verdik, burada aslında suşiden bir parça aldık ve ve bir yemeğin resmini çektik ve sonra sadece yemek ile beraber o resmi servis ettik.

the penguins in the british camp are being bored with francis bacon; in the american camp they are happily playing baseball, while the russian camp resembles a gulag, with barbed-wire fences and the penguins are made to march and perform military maneuvers.
İngiliz kampındaki penguenler francis bacon ile sıkılırlarken, amerikan kampındakiler mutlu mutlu beyzbol oynarlar, rus kampındakiler ise gulag benzeri dikenli çitlerle çevrili bir yerde askeri yürüyüşler yapmaktadırlar.

octavia was an ‘aristocratic and virtuous wife' (in tacitus's words), whereas nero hated her and grew bored with her (according to both tacitus and suetonius), trying on several occasions to strangle her (according to suetonius) and having affairs with a freedwoman called claudia acte and then with poppaea sabina.
octavia, ‘aristokrat ve iffetli bir eşti' (tacitus'un sözleri), oysa neroondan nefret ediyordu ve (tacitus ve suetonius'a göre) birkaç onu bıçaklamayı denemiş ardından da (suetonius'a göre) önce claudia acte adından bir azatlı köle kadınla sonra da poppea sabina ile ilşikiye girmişti.