Results for reluctant translation from English to Turkish

tom looks reluctant.
tom isteksiz görünüyor.

tom was reluctant to go.
tom gitmeye isteksizdi.

he was reluctant to answer.
o, cevaplamak için isteksizdi.

and she was reluctant to tell me.
pek anlatmak istemedi.

tom was reluctant to go by himself.
tom tek başına gitmeye isteksizdi.

i am reluctant to tell her the truth.
ona gerçeği söylemeye isteksizim.

analysts are reluctant to offer a prognosis.
analistler bu konuda bir tahminde bulunmaktan kaçınıyor.

i was reluctant to spend more money today
bugün daha para harcamaya isteksizdim

george is reluctant to take on that difficult job.
george o zor işi almaya isteksizdir.

he was reluctant to reveal what he really meant.
gerçekten ne demek istediğini açıklamaya çekiniyordu.

today, i was reluctant to spend a lot of money
bugün çok para harcamaya isteksizdim

are you reluctant to offer charity before your conversation?
gizli (özel) bir şey konuşmanızdan önce sadaka vermekten korktunuz da mı yerine getirmediniz?

and they slaughtered her, after they had been reluctant to do so.
"İşte şimdi gerçeği getirdin" deyip ineği boğazladılar; az daha yapmayacaklardı.

take my miracles and do not be reluctant in preaching my message.
İkiniz de beni anmakta gevşeklik etmeyin.

for this reason, dos member parties are reluctant to support him.
bundan ötürü dos'ta yer alan partiler kostunica'yı destekleme konusunda isteksizler.

although their flight is fast, they are reluctant to fly any distance.
uçuşları hızlı olmasına rağmen, herhangi bir mesafeye uçmak için gönülsüzdürler.

ethnic macedonians who were forcibly expelled and tortured are reluctant to return.
zorla yerlerinden edilen ve işkence gören makedon asıllılar geri dönüş konusunda isteksiz.

but you know, many adults are pretty reluctant to engage with role-play.
ama biliyorsunuz bir çok yetişkin bu tip rol oyunlarına katılmak konusunda çok isteksiz oluyor.

some countries are reluctant to extend support because of political sensitivity of the issue.
bazı ülkeler, konunun siyasi hassasiyeti yüzünden destek vermede isteksiz.

even as your lord brought you out of your home with the truth, some believers were reluctant.
(ganimetlerin bölüştürülmesinde bazı kimselerin hoşnutsuzluk göstermesi, daha önce, bedir savaşı'na çıkmanı hoş görmeyenlerin durumuna benzer). nitekim hak uğruna (savaşa gitmek için) rabbin seni, evinden çıkardığı zaman, mü'minlerden birtakımı, bundan hoşlanmıyordu.