From professional translators, enterprises, web pages and freely available translation repositories.
so sollen sie nun für den unreinen nehmen asche von diesem verbrannten sündopfer und fließendes wasser darauf tun in ein gefäß.
‹‹kirli sayılan kişi için bir kabın içine yakılan günah sunusunun külünden koyun, üstüne duru su dökeceksiniz.
da ließ david das gefäß, das er trug, unter dem hüter des gerätes und lief zum heer und ging hinein und grüßte seine brüder.
davut getirdiklerini levazım görevlisine bırakıp cepheye koştu; kardeşlerinin yanına varıp onları selamladı.
also daß je eine schüssel hundertdreißig lot silber und je eine schale siebzig lot hatte, daß die summe alles silbers am gefäß betrug zweitausendvierhundert lot nach dem lot des heiligtums.
her gümüş tabağın ağırlığı 130 şekel, her çanağın ağırlığı yetmiş şekeldi. bütün gümüş eşyaların toplam ağırlığı 2 400 kutsal yerin şekeliydi.
die ware des goldes und silbers und edelgesteins und die perlen und köstliche leinwand und purpur und seide und scharlach und allerlei wohlriechendes holz und allerlei gefäß von elfenbein und allerlei gefäß von köstlichem holz und von erz und von eisen und von marmor,
altını, gümüşü, değerli taşları, incileri, ince keteni, ipeği, mor ve kırmızı kumaşları, her çeşit kokulu ağacı, fildişinden yapılmış her çeşit eşyayı, en pahalı ağaçlardan, tunç, demir ve mermerden yapılmış her çeşit malı, tarçın ve kakule, buhur, güzel kokulu yağ, günnük, şarap, zeytinyağı, ince un ve buğdayı, sığırları, koyunları, atları, arabaları ve köleleri, insanların canını satın alacak kimse yok artık.
23:25 wenn du in deines nächsten weinberg gehst, so magst du trauben essen nach deinem willen, bis du satt hast; aber du sollst nichts in dein gefäß tun
‹‹komşunuzun bağına girdiğinizde doyuncaya dek üzüm yiyebilirsiniz, ama torbanıza koymayacaksınız.
ein scheidetrichter wird dazu verwendet, ein gemisch von flüssigkeiten unterschiedliche dichten zu trennen. ein ventil am unteren ende macht es möglich, die schwerere flüssigkeit abzulassen, um sie in ein anderes gefäß geben zu können.
bir ayırma hunisi, farklı yoğunluklarda ve birbiriyle karışmayan akışkan karışımını ayırmakta kullanılabilir. altta bulunan bir musluk ile daha yoğun olan akışkan boşaltılarak başka bir kaba aktarılabilir.
und da die gefäße voll waren, sprach sie zu ihrem sohn: lange mir noch ein gefäß her! er sprach: es ist kein gefäß mehr hier. da stand das Öl.
bütün kaplar dolunca oğullarından birine, ‹‹bana bir kap daha getir›› dedi. oğlu, ‹‹başka kap kalmadı›› diye karşılık verdi. o zaman zeytinyağının akışı durdu.
herumgereicht werden ihnen gefäße aus silber und humpen wie gläser,
etraflarında hizmet edenler gümüş kaplar, billur kâseler, gümüşî parlaklıkta billur kupalarla dolaşır, onlara ikram ederler.cennetlikler içeceklerini kendi iştahları ölçüsünce tayin ederler.