Trying to learn how to translate from the human translation examples.
From professional translators, enterprises, web pages and freely available translation repositories.
yolculuk ettiğinizde, kafirlerin size bir fenalık yapmasından korkarsanız, namazı kısaltmanızda size bir sorumluluk yoktur.
cuando estéis de viaje, no hay incoveniente en que abreviéis la azalá, si teméis un ataque de los infieles.
yakın bir menfaat ve orta uzunlukta bir yolculuk olsaydı seni izleyeceklerdi; ancak zorluk onlara fazla geldi.
si se hubiera tratado de una ventaja inmediata o de un viaje corto, te habrían seguido, pero el objetivo les ha parecido distante.
böylece babasına mısırda en iyi ne varsa hepsiyle yüklü on eşek, yolculuk için buğday, ekmek ve azık yüklü on dişi eşek gönderdi.
para su padre envió lo siguiente: 10 asnos cargados de lo mejor de egipto y 10 asnas cargadas de trigo, pan y otros alimentos para su padre, para el camino
eğer o, yakın bir dünya menfaati yahut orta bir yolculuk olsa idi, elbette seni izleyeceklerdi. ama o zorluklarla dolu yolculuk kendilerine uzak geldi.
si se hubiera tratado de una ventaja inmediata o de un viaje corto, te habrían seguido, pero el objetivo les ha parecido distante.
eğer o sefer, yakın bir ganimet ve kolay bir sefer olsaydı mutlaka peşine düşer gelirlerdi. fakat o meşakkatli yolculuk kendilerine uzun bir sefer geldi.
si se hubiera tratado de una ventaja inmediata o de un viaje corto, te habrían seguido, pero el objetivo les ha parecido distante.
hasta yahut yolculuk halinde iseniz yahut biriniz tuvaletten gelmişse yahut kadınlara dokunmuş da su bulamamışsanız temiz bir toprakla teyemmüm edin: yüzlerinizi ve ellerinizi ondan meshedin.
y si estáis enfermos o de viaje, si viene uno de vosotros de hacer sus necesidades, o habéis tenido contacto con mujeres y no encontráis agua, recurrid a arena limpia y pasadla por el rostro y por las manos.
eğer yakın bir dünya malı ve kolay bir yolculuk olsaydı (o münafıklar) mutlaka sana uyup peşinden gelirlerdi. fakat meşakkatli yol onlara uzak geldi.
si se hubiera tratado de una ventaja inmediata o de un viaje corto, te habrían seguido, pero el objetivo les ha parecido distante.
sarhoşken, ne söylediğinizi bilinceye kadar, cünüpken de -yolculuk halinde olmanız müstesna- boy abdesti alıncaya kadar namaza/duaya yaklaşmayın.
no os acerquéis ebrios a la azalá. esperad a que estéis en condiciones de saber lo que decís.
eğer bu gelecek modellerde optik görüntü sabitleme sistemine dönüşebilirse mju serisinin gelecekteki yolculuğu daha heyecanlı bir şekilde takip edilecektir diyebiliriz.
olympus ha dado el primer paso al reconocer el valor agregado de la estabilización de la imagen en una cámara digital compacta.