Usted buscó: buon weekend a lei (Italiano - Turco)

insieme a lei
onunla

e porteranno a lei la gloria e l'onore delle nazioni
ulusların görkemi ve zenginliği oraya taşınacak.

poi disse a lei: «ti sono perdonati i tuoi peccati»
sonra kadına, ‹‹günahların bağışlandı›› dedi.

così essa gli diede in moglie la propria schiava bila e giacobbe si unì a lei
rahel cariyesi bilhayı eş olarak kocasına verdi. yakup onunla yattı.

le nazioni cammineranno alla sua luce e i re della terra a lei porteranno la loro magnificenza
uluslar kentin ışığında yürüyecekler. dünya kralları servetlerini oraya getirecekler.

dissero allora: «chiamiamo la giovinetta e domandiamo a lei stessa»
‹‹kızı çağırıp ona soralım›› dediler.

qui giuda vide la figlia di un cananeo chiamato sua, la prese in moglie e si unì a lei
orada kenanlı bir kızla karşılaştı. kızın babasının adı Şuaydı. yahuda kızla evlendi.

se egli non fornisce a lei queste cose, essa potrà andarsene, senza che sia pagato il prezzo del riscatto
eğer bu üç hakkı ona vermezse, kadın karşılıksız özgür olacaktır.››

e, benché ogni giorno essa ne parlasse a giuseppe, egli non acconsentì di unirsi, di darsi a lei
potifarın karısı her gün kendisiyle yatması ya da birlikte olması için direttiyse de, yusuf onun isteğini kabul etmedi.

e non vi sarà più maledizione. il trono di dio e dell'agnello sarà in mezzo a lei e i suoi servi lo adoreranno
artık hiçbir lanet kalmayacak. tanrının ve kuzunun tahtı kentin içinde olacak, kulları ona tapınacak.

dopo che si unì a lei, ella fu gravida di un peso leggero, con il quale camminava [senza pena].
derken erkek eşine yaklaşınca eşi, hafif bir yük taşımıya ve onunla gidip gelmeye başladı.

se vedrai tra i prigionieri una donna bella d'aspetto e ti sentirai legato a lei tanto da volerla prendere in moglie, te la condurrai a casa
aralarında sevdiğiniz güzel bir kadın görürseniz, onu kendinize eş olarak alabilirsiniz.

abimèlech, che non si era ancora accostato a lei, disse: «mio signore, vuoi far morire anche la gente innocente
avimelek henüz saraya dokunmamıştı. ‹‹ya rab›› dedi, ‹‹suçsuz bir ulusu mu yok edeceksin?

ora, mentre essa sul dorso di un asino scendeva lungo un sentiero nascosto della montagna, davide e i suoi uomini scendevano di fronte a lei ed essa s'incontrò con loro
avigayil eşeğe binmiş, dağın öbür yolundan inerken, davutla adamları da ona doğru ilerliyorlardı. avigayil onlarla karşılaştı.

allora maria, la profetessa, sorella di aronne, prese in mano un timpano: dietro a lei uscirono le donne con i timpani, formando cori di danze
harunun kızkardeşi peygamber miryam tefini eline aldı, bütün kadınlar teflerle, oynayarak onu izlediler.

gesù allora, vedendo la madre e lì accanto a lei il discepolo che egli amava, disse alla madre: «donna, ecco il tuo figlio!»
İsa, annesiyle sevdiği öğrencinin yakınında durduğunu görünce annesine, ‹‹anne, işte oğlun!›› dedi.

betsabea si presentò al re salomone per parlargli in favore di adonia. il re si alzò per andarle incontro, si prostrò davanti a lei, quindi sedette sul trono, facendo collocare un trono per la madre del re. questa gli sedette alla destr
bat-Şeva, adoniyanın dileğini iletmek üzere kral süleymanın yanına gitti. süleyman annesini karşılamak için ayağa kalkıp önünde eğildikten sonra tahtına oturdu. annesi için de sağ tarafına bir taht koydurdu.

costoro non potranno toccarti. fa' partire la tua gente sul finire della notte, e nessuno di voi guardi indietro (eccetto tua moglie, ché in verità, ciò che accadrà a loro, accadrà anche a lei).nin verità, la scadenza è l'alba; non è forse vicina l'alba?”.
melekler, ey lut dediler, şüphe yok ki biz, rabbinin elçileriyiz, onlar, sana kesin olarak ilişemezler; sen gece karanlığı basınca ailene mensup olanlarla yola düş, hiçbiriniz, ardına bakmasın, ancak karını beraber götürme, çünkü o da onların uğrayacağı azaba uğrayacak. Şüphe yok ki uğrayacakları azabın mukadder zamanı, sabah çağıdır; sabah da yakın değil mi?