検索ワード: durup (トルコ語 - 英語)

durup düşündüğümde, kesinlikle haklı;
when i stop to think about it, he's absolutely right.

kuran'ı durup düşünmüyorlar mı?
do they not consider the qur'an (with care)?

birşeyler almadan önce durup düşünmeliyiz.
we need to think before we buy.

ama her seferinde durup resim çekiyorlar.
but they always stop and take a picture.

komisyon da kenarda durup beklemekten başka bir şe
the commission is doing nothing but sitting on the fence, waiting.

bu nedenle durup bütün kapakları halletmeleri gerekti.
so they'd had to pull in and do all the lids up.

bir duvarda durup, üzerinde resim yapmaya başlayabilirsiniz.
you stop by a wall, and start painting on that wall.

sözümüzün arkasında durup harekete geçmeye karar verdik.
we decided that we needed to put our money where our mouth is.

sadece öyle durup lüzumsuz yere kendilerine çeki düzen veriyorlar.
they just stand around and groom excessively.

ve bütün bunlardan sonra herkes şöyle bir durup düşünecekti.
and after all this, everyone paused; they took a step back.

barikatların arkasında durup kendimizi bu konudan soyutlamamalıyız,” diyor.
we must not stay behind our barricades and divide ourselves about this."

dükkanların bir köşesinde durup, saatlerce satılan şeylerin isimleri okuyabilirim.
in fact, i would stand for hours in the aisles of shops, reading all the names on all of the things.

dünyanın bir ucunda durup fısıldayabilir, ve diğer ucunda duyulabilir durumdasınız.
you can stand on one side of the world, whisper something and be heard on the other.

arkamda bir adamın çekiçle durup, durmadan kafama vuruyormuş hissine kapılmıştım.
i feels like you've got a man standing behind you with a hammer just hitting your head all the time.

ama burada durup şunu söylüyorum: Şu anda gemiyi kaçıranlar, ömür boyu kaçıracaklar.
but i'm standing here saying that those who miss the boat now, will miss it forever.

bazen durup hiçbirşey yapmamak istiyorum. Çünkü kendimi nasıl ortaya koyacağımı bilmiyordum.
because sometime i feel like stopping and not doing it, because i didn't know what i was putting myself into.

durup üzerinde titrediğin tanrına bak, onu yakacağız, sonra denize dökeceğiz" dedi.
and look at your 'god' to which you remained devoted. we will surely burn it and blow it into the sea with a blast.

sık sık durup mahzun gözlerle şöyle diyordu sanki; "sen gerçek misin?"
and she would often stop and have this dejected look on her face like, "are you for real?"

ama Şamma tarlanın ortasında durup orayı savunmuş, filistlileri öldürmüştü. rab büyük bir zafer sağlamıştı.
but he stood in the midst of the ground, and defended it, and slew the philistines: and the lord wrought a great victory.

o'na kulluktan geri durup büyüklenen kimselerin hepsini (allah) yakında huzuruna toplayacaktır.
and those who disdain to serve him and are proud (should remember) that they will all go back to him in the end.