검색어: compensate (영어 - 터키어)

compensate
dengelemek

who will compensate for the loss?
kaybı kim telafi edecek?

i will compensate you for your loss.
kaybın için seni tazmin edeceğim.

kosovo to compensate mitrovica shopkeepers
kosova mitrovica esnafına tazminat ödeyecek

i worked hard to compensate for the loss.
kaybı telafi etmek için çok çalıştım.

ec may compensate bulgaria for closing nuclear reactors
ak bulgaristan'a nükleer reaktörleri kapatması için tazminat ödeyebilir

macedonia told to compensate hellenic petroleum for breach of contract
makedonya, sözleşme ihlalinden ötürü hellenic petroleum'a tazminat ödemeye mahkum edildi

but if they separate, allah will compensate each out of his abundance.
eğer (eşler) ayrılırlarsa, allah bol ni'metiyle onların her birini zengin eder (diğerine muhtaceylemez).

the tax increases proved unable to compensate for the mounting budget deficit.
vergi artışlarının giderek büyüyen bütçe açığını kapatmaya yeterli olmadığı anlaşıldı.

well guess what, they look you in the eyes a little too much just to compensate for that myth.
doğrusu, gözünüze biraz fazla bakarlar, yalnızca o söylentiyi dengelemek için.

with retailers struggling to compensate for lost revenue, potentially massive job cuts may be in store.
perakendeciler kaybedilen gelirleri telafi etmeye çabalarken, potansiyel toplu işten çıkarmalar sırada bekliyor olabilir.

the imf has been advocating reduced expenditures to compensate for an increase in public sector wages and pensions.
imf bir süredir memur ve emekli maaşlarına yapılan zammı karşılamak için harcamaların azaltılmasını savunuyor.

nature has learned to compensate with that, and females have multiple clutches of eggs to overcome those odds.
doğa bu kayıpla başa çıkmayı öğrenmiş, ve dişiler şansı artırabilmek için öbek öbek yumurta bırakıyorlar.

if they decide to separate, god will compensate both out of his own abundance: god is bountiful and wise.
ayrılırlarsa, allah her birini nimetinin genişliğiyle yoksulluktan kurtarır, allah her şeyi kaplayandır. hakim'dir.

for those who can fast only with extreme difficulty, there is a way to compensate -- the feeding of a needy person.
(İhtiyarlık veya şifa umudu kalmamış hastalık gibi devamlı mazereti olup da) oruç tutmaya güçleri yetmeyenlere bir fakir doyumu kadar fidye gerekir.

because of this breed’s increased muscle yield a diet containing higher protein is required to compensate for the altered mode of weight gain.
bu ırkın yüksek kas verimi için, bu değişmiş kilo alma kompozisyounu dengelemek üzere daha fazla protein ağırlıklı bir diyet gereklidir.

"they tried to compensate for the lack of money in the budget at the expense of agriculture," shomodji told setimes.
setimes'a konuşan shomodji, "bütçedeki para eksikliğini tarım pahasına telafi etmeye çalıştılar." dedi.

but if they separate, allah will compensate each out of his abundance. allah is ever all-embracing, all-knowing.
ayrılırlarsa, allah her birini nimetinin genişliğiyle yoksulluktan kurtarır, allah her şeyi kaplayandır. hakim'dir.

and compensate them—the wealthy according to his means, and the poor according to his means—with a fair compensation, a duty upon the doers of good.
eli geniş olan hâline göre, eli dar olan da haline göre ve güzellikle faydalandırmalıdır. bu, iyilik yapanlar üzerine bir borçtur.

veselin ninov, of the bulgarian government's press office, told euobserver that under the 1925 treaty, the turkish government must compensate for the immovable properties of bulgarian refugees.
bulgar hükümeti basın dairesinden veselin niniov euobserver'a verdiği demeçte, 1925 anlaşmasına göre türk hükümetinin bulgar mültecilerin taşınmaz malları için tazminat ödemesi gerekiyor.