검색어: meant (영어 - 터키어)

they meant well.
onların niyeti iyiydi.

he meant no harm.
niyeti zarar vermek değildi.

he really meant it.
sözlerinin arkasındaydı.

that's what tom meant.
tom'un söylemek istediği bu.

he showed what he meant.
o ne demek istediğini gösterdi.

but for us it meant freedom.
ama bizim için özgürlük anlamına geliyordu.

did you understand what he meant?
onun ne demek istediğini anladın mı?

this meant making trade-offs.
bu bazı konulardan fedakarlık etmek demek.

i doubt that tom meant any harm.
tom'un herhangi bir zarar kastettiğinden şüpheliyim.

it wasn't clear what she meant.
onun demek istediği açık değildi.

i asked him what he meant by that.
ne demek istediğini sordum.

what do you think he meant by that?
onun onunla ne demek istediğini düşünüyorsun?

he didn't know what death row meant.
Ölüm sırasını beklemenin ne olduğunu bilmiyordu.

he explained this meant severe internal bleeding.
bunun ciddi bir iç kanama anlamına geldiğini söyledi.

and the incredible thing was she really meant it.
Şaşırtıcı olan, bunu içten gelerek söylemiş olmasıydı.

i'm sorry. i never meant to hurt you.
Özür dilerim. seni incitmek istememiştim.

i never meant to say anything about what happened.
asla ne olduğu hakkında bir şey demek istemedim.

so far it's meant layoffs, increased class sizes.
Şimdiye kadar bu işten çıkarmalar ve artırılmış sınıf kapasitesi oldu.

i have all my life wondered what "mind-boggling" meant.
bütün yaşamım boyunca "hayret verici" ifadesinin ne olduğunu merak edip durdum.

it meant: "i commit myself. i engage myself."
anlamı: "kendimi teslim ediyorum. kendimi bağlıyorum." demekti.