검색어: cafarnaum (포르투갈어 - 터키어)

volta a cafarnaum.
capernaum'a geri dönün.

ouvimos sobre cafarnaum.
capernaum'da yaptıklarını duyduk.

sorak, vou acompanhá-lo até cafarnaum.
sorak, capernaum'a kadar sana eşlik edeceğim.

em cafarnaum, fizeste tantos em público.
kafernahum'da, birçoğunu halkın önünde gerçekleştirdiniz.

o que fazes em cafarnaum, procurando mulher?
capernaum'da ne işin var? kadın mı arıyorsun yoksa?

- senhor... em cafarnaum chamam-no de rei.
celileli. capernaum'da kral olarak anılıyormuş.

jesus disse isto como ele ensinou na sinagoga em cafarnaum.
İsa capernaum sinagogunda söylediği gibi bunları öğretti.

estas coisas falou jesus quando ensinava na sinagoga em cafarnaum.
İsa bu sözleri kefarnahumda havrada öğretirken söyledi.

um oficial do governo estava lá, o seu filho estava doente em cafarnaum.
capernaum'da oğlu hasta olan vali oradaydı.

e tu, cafarnaum, porventura serás elevada até o céu? até o hades descerás.
ya sen, ey kefarnahum, göğe mi çıkarılacaksın? hayır, ölüler diyarına indirileceksin!

alguns dias depois entrou jesus outra vez em cafarnaum, e soube-se que ele estava em casa.
birkaç gün sonra İsa tekrar kefarnahuma geldiğinde, evde olduğu duyuldu.

depois disto, jesus e a sua mãe, irmãos e discípulos... foram a cafarnaum e ficaram por lá uns dias.
bundan sonra,İsa ve annesi,kardeşleri ve müritleri capernaum'a gittiler ve bir kaç gün orada kaldılar.

chegaram a cafarnaum. e estando ele em casa, perguntou-lhes: que estáveis discutindo pelo caminho?
kefarnahuma vardılar. eve girdikten sonra İsa onlara, ‹‹yolda neyi tartışıyordunuz?›› diye sordu.

quando a multidão viu que jesus não estava lá, nem os seus discípulos... eles entraram naqueles barcos e foram para cafarnaum, à procura dele.
ne İsa'nın ne de müritlerinin orada olmadığını gördükleri zaman onu aramak için teknelerine atlayıp, capernaum'a gittiler.

quando a noite chegou, os discípulos de jesus regressaram ao lago... meteram-se num barco... e voltaram para trás atravessando o lago em direcção a cafarnaum.
akşam olduğunda,İsa'nın müritleri göle doğru gittiler bir tekneye bindiler ve capernaum'a doğru gitmek için göl boyunca geri gittiler.

tendo eles chegado a cafarnaum, aproximaram-se de pedro os que cobravam as didracmas, e lhe perguntaram: o vosso mestre não paga as didracmas?
kefarnahuma geldiklerinde, iki dirhemlik tapınak vergisini toplayanlar petrusa gelip, ‹‹Öğretmeniniz tapınak vergisini ödemiyor mu?›› diye sordular.

quando ele ouviu que jesus tinha regressado da judeia... ele foi ter com ele... e pediu-lhe que fosse a cafarnaum... e curasse o seu filho, que estava prestes a morrer.
İsa'nın judea'dan galilee'ye geldiğini duyduğu zaman ona gitti ve ondan capernaum'a gitmesini ve ölmek üzere olan oğlunu iyileştirmesini istedi.

disse-lhes jesus: sem dúvida me direis este provérbio: médico, cura-te a ti mesmo; tudo o que ouvimos teres feito em cafarnaum, faze-o também aqui na tua terra.
İsa onlara şöyle dedi: ‹‹kuşkusuz bana şu deyimi hatırlatacaksınız: ‹ey hekim, önce kendini iyileştir! kefarnahumda yaptıklarını duyduk. aynısını burada, kendi memleketinde de yap.› ››