검색어: fumée (프랑스어 - 터키어)

fumée
duman

fumée blanchecolor
beyaz dumancolor

à l'ombre d'une fumée noire
kara dumandan bir gölge altında,

eh bien, attends le jour où le ciel apportera une fumée visible
artık gözetle gökyüzünden apaçık, gözle görünür bir dumanın geleceği günü.

nulle fumée noircissante, nul avilissement ne couvriront leurs visages.
onların yüzlerine kara da bulaşmaz, zillet de...

et il a créé les djinns de la flamme d'un feu sans fumée.
cann'ı (cinni) da 'yalın-dumansız bir ateşten' yarattı.

allez vers une ombre [fumée de l'enfer] à trois branches;
"gölge yapmayan ve ateşten de korumayan cehennem dumanının üç kollu gölgesine gidin."

car je suis comme une outre dans la fumée; je n`oublie point tes statuts.
yine de unutmuyorum kurallarını.

et ils dirent une seconde fois: alléluia! ...et sa fumée monte aux siècles des siècles.
İkinci kez, ‹‹haleluya! onun dumanı sonsuzlara dek tütecek›› dediler.

ce que le vinaigre est aux dents et la fumée aux yeux, tel est le paresseux pour celui qui l`envoie.
tembel ulak da kendisini gönderen için öyledir.

je ferai paraître des prodiges dans les cieux et sur la terre, du sang, du feu, et des colonnes de fumée;
kan, ateş ve duman sütunlarından belirtiler göstereceğim.

il sera lancé contre vous un jet de feu et de fumée [ou de cuivre fondu], et vous ne serez pas secourus.
ey insanlar ve cinler! Üzerinize dumansız bir alev ve ateşsiz bir duman gönderilir de kurtulamazsınız.

je ferai paraître des prodiges en haut dans le ciel et des miracles en bas sur la terre, du sang, du feu, et une vapeur de fumée;
yukarıda, gökyüzünde harikalar yaratacağım. aşağıda, yeryüzünde belirtiler, kan, ateş ve duman bulutları görülecek.

suivant un signal convenu avec les hommes d`israël, ceux de l`embuscade devaient faire monter de la ville une épaisse fumée.
pusuya yatanlarla öbür İsrailliler arasında bir işaret kararlaştırılmıştı: kenti ateşe verip büyük bir duman bulutu oluşturacaklardı.

a ceux qui agissent en bien est réservée la meilleure (récompense) et même davantage. nulle fumée noircissante, nul avilissement ne couvriront leurs visages.
İyi ve güzel davranışlarda bulunanlara en güzel mükâfat yani cennet ile daha da fazlası olarak allah'ın cemalini görmek var.onların yüzlerine ne bir leke bulaşır, ne de bir zillet!

cependant une épaisse colonne de fumée commençait à s`élever de la ville. les benjamites regardèrent derrière eux; et voici, de la ville entière les flammes montaient vers le ciel.
ama dönüp kente baktıklarında orada hortum gibi göğe yükselen duman bulutunu gördüler. yanan kentin dumanı göğü kaplamıştı.

car josué et tout israël, voyant la ville prise par les hommes de l`embuscade, et la fumée de la ville qui montait, se retournèrent et battirent les gens d`aï.
pusuya yatmış olanların kenti ele geçirdiğini, kentten dumanlar yükseldiğini gören yeşu ile yanındaki İsrailliler, geri dönüp ay halkına saldırdılar.

il s'est ensuite adressé au ciel qui était alors fumée et lui dit, ainsi qu'à la terre: «venez tous deux, bon gré, mal gré».
sonra buhar/duman halindeki göğe yöneldi de ona ve yerküreye şöyle seslendi: "İsteyerek veya istemeyerek gelin!"