Je was op zoek naar: hug (Engels - Turks)

hug
kucaklama

hug me
обними меня

hug tom.
tom'a sarıl.

i want hug you
sen benİm hayatimsin

give me a hug.
bana sarıl.

he gave me a hug.
o, bana sarıldı.

he gave me a big hug.
beni kucakladı.

don't forget to hug
sarılmayı unutma

don't i get a hug?
sarılmaz mıyım?

and really do give them a hug.
ve sıkı sıkı sarılmanız.

"i want to give you a hug."
sana sarılmak istiyorum.

getting that text was like getting a hug.
bu mesajı almak bana sarılmış olması gibi.

tom gave mary a hug and a kiss on the cheek.
tom mary'yi kucakladı ve yanağından öptü.

tom put the guitar case down so he could hug mary.
tom gitar kutusunu yere bıraktı böylece mary'ye sarılabildi.

if you're ever lost and alone in the woods, hug a tree
bir gün ormanda yalnız başına kaybolursan,bir ağacı sarıl

and he was very impressed. he was all tearing up. ready to hug me.
ve babam çok etkilendi. gözleri doldu, bana sarılmaya hazırdı.

even though it's against company policy, tom and mary kiss and hug every time they meet.
Şirket politikasına ters olmasına rağmen, tom ve mary her karşılaşmada öpüşür ve birbirlerine sarılırlardı.

and once again, it's this invitation that asks people to lay down on the glacier and give it a hug.
ve bir kez daha, bu daveti insanlar buzula uzanarak sorar, ve sarılmak ister.

i want to see three million nairobians flood the streets to cry, and sing, and hug because our children have been killed.
Çocuklarımız öldüğü için sokaklara ağlamaya, şarkı söylemeye, sarılmaya çıkan nairobili'yi görmek istiyorum.

you hug your database, you don't want to let it go until you've made a beautiful website for it.
veritabanını kucaklarsan ve ona güzel bir site yapana kadar gitmesine izin vermezsin.