Je was op zoek naar: iniquitous (Engels - Turks)

he does not love the iniquitous.
bilesiniz ki o, haddi aşanları sevmez.

surely they were an iniquitous people.
doğrusu onlar yoldan iyice çıkmış bir toplum idi.

saying: "alas the woe, we were iniquitous.
"yazıklar bize, gerçekten bizler azgınmışız" dediler.

that is how we seal the hearts of the iniquitous.
azgınların kalplerini böyle damgalarız.

which no one shall eat except the iniquitous.’
"bunu da, hata edenlerden başkası yemez."

indeed pharaoh and haman and their hosts were iniquitous.
firavun, haman ve orduları suçlular idiler.

nor would we destroy any town unless its inhabitants were iniquitous.
biz, halkı zalim olmayan toplumları asla yok etmeyiz.

and man bore it; verily he was very iniquitous and very ignorant-
ancak onu insan yüklendi; o zalim ve cahil olmuştu.

who hinders men from (doing) good, the transgressor, the iniquitous,
diliyle iğneleyen, kovuculuk eden, iyiliği daima önleyen, aşırı giden, suç işleyen, çok yemin eden alçak zorbaya, bütün bunlar dışında bir de soysuzlukla damgalanmış kimseye, mal ve oğulları vardır diye aldırış etmeyesin.