Je was op zoek naar: cidden (Turks - Frans)

cidden
vraiment

bu, cidden şaşılacak bir şey!
c'est là vraiment une chose étrange!»

bu, cidden tuhaf bir şeydir.
voilà une chose vraiment étonnante».

Çünkü rabbinin azabı, cidden korkunçtur.
le châtiment de ton seigneur est vraiment redouté.

allah'ın sana lutfu, cidden büyüktür.
et la grâce d'allah sur toi est immense.

bununla beraber rabbinin azabı da cidden çok çetindir.
et ton seigneur est assurément dur en punition.

orası cidden ne kötü bir uğrak, ne kötü bir konaktır.
quels mauvais gîte et lieu de séjour!

"ey nuh! bizimle cidden tartıştın; hem de çok tartıştın.
ils dirent: «o noé, tu as disputé avec nous et multiplié les discussions.

doğrusu biz onlara hakkı getirdik; onlar ise cidden yalancıdırlar.
nous leur avons plutôt apporté la vérité et ils sont assurément des menteurs.

"cidden ben sizin hakkınızda büyük bir günün azabından korkuyorum."
je crains pour vous le châtiment d'un jour terrible».

bilakis kıyamet onlara vaad edilen asıl saattir. saat cidden çok feci ve acıdır.
l'heure, plutôt, sera leur rendez-vous, et l'heure sera plus terrible et plus amère.

İnsan (bu emanetin hakkını gözetmediğinden) cidden çok zalim, çok cahildir.
ils ont refusé de la porter et en ont eu peur, alors que l'homme s'en est chargé; car il est très injuste [envers lui-même] et très ignorant.

bundan sonra sizden kim inkar ederse, cidden dümdüz bir yoldan sapmıştır."
et quiconque parmi vous, après cela, mécroit, s'égare certes du droit chemin»!

İbrahim cidden yumuşak huylu, bağrı yanık, kendisini allah'a vermiş biri idi.
abraham était, certes, longanime, très implorant et repentant.

ancak rabbin sana acıyarak ayetlerini geri almamaktadır. Çünkü o'nun sana olan lutfu cidden büyüktür.
si ce n'est par une miséricorde de ton seigneur, car en vérité sa grâce sur toi est grande.

onlar cidden kendilerine yazık ettiler ve uydurdukları şeyler (putlar) da kendilerinden kaybolup gitti.
ils ont certes créé leur propre perte; et ce qu'ils inventaient les a délaissés.

bu kavim beni cidden zayıf gördüler ve nerede ise beni öldüreceklerdi. sen de düşmanları bana güldürme ve beni bu zalim kavimle beraber tutma!" dedi.
ne fais donc pas que les ennemis se réjouissent à mes dépens, et ne m'assigne pas la compagnie des gens injustes».

dediler ki: ey Şuayb! söylediklerinin çoğunu anlamıyoruz ve içimizde seni cidden zayıf (aciz) görüyoruz!
ils dirent: «o chuayb, nous ne comprenons pas grand chose à ce que tu dis; et vraiment nous te considérons comme un faible parmi nous.

hayır, buluşma zamanları o (uyarıldıkları) sa'attir. o sa'at cidden çok feci ve acıdır;
l'heure, plutôt, sera leur rendez-vous, et l'heure sera plus terrible et plus amère.

ey insanlar, rabbinizden korkun, çünkü (duruşma) sa'ati(ni)n depremi, cidden korkunç bir şeydir.
o hommes! craignez votre seigneur. le séisme [qui précédera] l'heure est une chose terrible.