Je was op zoek naar: pulling the threads (Engels - Turks)

and we're just pulling the wall off the gallery.
ve biz de duvarı galeriden çıkartıyoruz.

the residues on the threads of support arm adjusting spindle should be cleaned.
destek kolu ayar vidasının dişlerinde kalıntılar varsa temizlenmelidir.

it is benefited from pulse force formed with pulling the coils over the main shaft.
ana mil üzerinde bulunan bobinin çektirilmesi ile oluşan darbe kuvveti kullanılır.

you all know what the likelihood is of pulling the ace of spades or of flipping a heads.
hepiniz maça ası çekme ihtimalini, veya yazı gelme ihtimalini bilebilirsiniz.

possibility of pulling the machine to anywhere through tow trucks such as tractor, pickup truck.
traktör, kamyonet gibi çekiciler ile istenilen yere çekilme imkanı.

release the patient cable from the external device's connector without pulling the cable.
kabloyu çekmeden harici cihaz konektöründen hasta kablosunu serbest bırakın.

according to mihajlovic, the unit's deputy commander has already confessed to pulling the trigger.
mihayloviç'e göre, birimin komutan yardımcısı tetiği çektiğini itiraf etti.

they also found jovanovic, who served as his deputy in the red berets, guilty of pulling the trigger.
mahkeme ayrıca, kızıl bereliler'de ulemek'in yardımcılığını yapan jovanoviç'i de tetiği çekmekten suçlu buldu.

this is a line where they get the threads and they wind the threads together, pre-going into the textile mills.
burasi dislilerin yapildigi bolum ve dislileri beraber sogutuyorlar, tekstil millerine gidiyor.

there's somebody hiding behind there pulling the strings, whether it's the illuminati or the bilderbergers.
oralarda gizli birisi bazı ipleri çekiyor, ister İlluminati deyin ister bilderbergers.

he added that passing the strategy opens the door to pulling the roma out of poverty, but warned that it would be a long and ardurous process.
mihajloviç, stratejinin onaylanmasının romanları yoksulluktan kurtaracak kapıyı açacağını söylemekle birlikte, bunun uzun ve zahmetli bir süreç olacağını belirtti.

he seems to have lost the thread of the story.
hikayeyi sonuna kadar dinlemiş gibi görünüyor.

so the thread of discovery that we have really is a thread.
yani ipliktedi bu buluş gerçekten çok önemli.

that's a mussel you can find in the waters out here, and the threads holding it to a rock are timed; at exactly two years, they begin to dissolve.
bu etraftaki sularda bulabileceğiniz bir midye. ve onu kayaya bağlayan ipler zamanlanmış...tam olarak iki sene sonunda çözünmeye başlıyorlar.

and then in a response to that same comment -- this is on the thread.
ve sonra aynı yoruma bir cevap -- bu başlıkta var.

this view uses smart date range groups. messages are threaded. so for example, in "today" you will find all the messages arrived today and all the threads that have been active today.
bu görünüm akıllı tarih aralıklı grupları kullanır. İletiler konu başlıklarına ayrılır. Örneğin, "bugün" başlığı altında bugün ulaşan bütün iletileri ve bugün aktif olan bütün başlıkları bulabilirsiniz.

the thread shall be coarse pitch, truncated, normal fit complying with en--- (bs 3643: 1981) “iso metric screw threads”.
dişli, en--- (bs 3643: 1981) “iso metrik vida dişleri” kısmına uyum sağlayarak kalın hatveli, tepesi kesil ve normal yerleştirme özelliğine sahip olacaktır.

if the connection is lost and you reconnect with mysql_ping(), the thread id will change.
mysql_thread_id() returns the current thread id.

and putting yourself in the position of the person, and i think that's one of the threads that i've heard again from this conference is how do we put ourselves in other peoples' shoes and really feel what they feel?
aynı zamanda, kendinizi o insanın yerine de koymak sanırım bu konferansta sıklıkla duyduğum noktalardan biri bu, kendimizi bir başkasının yerine koyup ne hissettiklerini nasıl anlayabiliriz?

pulling the threadsthe end titles for an inconvenient truth (2006) are one of akind. this powerful documentary, directed by davis guggenheim, deals with the issue of climate change and global warming. al gore plays a central character as he reveals necessary information through his traveling public presentations, interviews, and reflection on his life and politics.
an inconvenient truth (an uygunsuz bir gerçek) (2006) için son başlıklar çok önemlidir. davis guggenheim'ın yönettiği bu güçlü belgesel, iklim değişikliği ve küresel ısınma konusunu ele alıyor. al gore, seyahat eden halka açık sunumları, röportajları, hayatı ve siyaseti üzerine düşünmeleri yoluyla gerekli bilgileri ortaya koyarken merkezi bir karakter oynar.