Je was op zoek naar: rubbed (Engels - Turks)

i rubbed my feet.
ayaklarımı ovaladım.

tom rubbed his sore feet.
tom ağrıyan ayağını ovaladı.

he rubbed his hands together.
o, ellerini birlikte ovaladı.

he rubbed the rust off with a file.
o bir eğe ile pası sildi.

tom removed his glasses and rubbed his eyes.
tom gözlüğünü çıkardı ve gözlerini ovuşturdu.

the mother rubbed the sick child's back.
anne hasta çocuğun sırtını ovaladı.

early explorers rubbed cocaine in their eyes to kill the pain of it.
İlk kaşifler bu acıyı yok etmek için gözlerine kokain sürüyordu.

and their hand got contaminated with the outside of the mask, and then they rubbed their nose. bingo! they got sars.
bu esnada eller mikroplanıyor ve buruna şöyle bir sürtünce bigo! sars size de geçti.

ancient cultures around the mediterranean knew that certain objects, such as rods of amber, could be rubbed with cat's fur to attract light objects like feathers.
akdeniz etrafındaki eski kültürler, kehribar kamışı gibi bazı objelerin kedi kürkü ile ovulduktan sonra tüy gibi hafif nesneleri çekebileceğini biliyorlardı.

she had a little sensor at the end of her prosthesis that then she rubbed over different surfaces, and she could feel different textures of sandpaper, different grits, ribbon cable, as it pushed on her reinnervated hand skin.
protezinin ucunda küçük bir sensör var ve farklı yüzeylere sürtündükçe, farklı zımpara kağıdı dokularını, farklı kumtaşlarını, şerit kabloyu, yeniden sinirle donatılmış derisine bastırdıkça hissedebiliyor.