Sie suchten nach: zadesi (Serbisch - Türkisch)

strah i jama zadesi nas, pustošenje i zatiranje.
dehşet ve çukur, kırgın ve yıkım çıktı önümüze.››

jer èega se bojah dodje na mene, i èega se strašah zadesi me.
Çekindiğim başıma geldi.

opomeni se, gospode, šta nas zadesi; pogledaj i vidi sramotu našu.
bak da utancımızı gör.

ako i ovog odvedete od mene i zadesi ga kako zlo, svaliæete me starog u grob s tugom.
bunu da götürürseniz ve ona bir zarar gelirse, bu acıyla ak saçlı başımı ölüler diyarına götürürsünüz.›

potom leže sa ženom svojom, a ona zatrudne i rodi sina, i on mu nade ime verija, jer nesreæa zadesi dom njihov.
efrayim karısıyla yine yattı. kadın gebe kalıp bir oğul doğurdu. evinde talihsizlik var diye babası oğlana beria adını verdi.

a jonatan mu reèe: bože saèuvaj; jer da doznam da je otac moj naumio zlo da te zadesi, zar ti ne bih javio?
yonatan, ‹‹olmaz öyle şey!›› diye yanıtladı, ‹‹babamın sana kötülük yapmaya karar verdiğini bilsem, sana söylemez miydim?››

a tri prijatelja jovova èuše za sve zlo koje ga zadesi, i dodjoše svaki iz svog mesta, elifas temanac i vildad sušanin i sofar namaæanin, dogovoriše se da dodju da ga požale i poteše.
eyüpün üç dostu -temanlı elifaz, Şuahlı bildat, naamalı sofar- eyüpün başına gelen bunca kötülüğü duyunca kalkıp bir araya geldiler. acısını paylaşmak, onu avutmak için yanına gitmek üzere anlaştılar.

kad nas zadesi kako zlo, maè osvetni ili pomor ili glad, staæemo pred ovim domom i pred tobom, jer je ime tvoje u ovom domu, i vapiæemo tebi u nevolji svojoj, usliši i izbavi.
‹başımıza bela, savaş, yargı, salgın hastalık, kıtlık gelirse, adının bulunduğu bu tapınağın ve senin önünde duracağız› dediler, ‹sıkıntıya düştüğümüzde sana yakaracağız, sen de duyup bizi kurtaracaksın.›

opkoliše me bolesti smrtne, i jadi pakleni zadesiše me, naidjoh na tugu i muku;
sıkıntıya, acıya gömülmüştüm.