Je was op zoek naar: umutsuz (Turks - Engels)

bu umutsuz.
this is hopeless.

umutsuz değil.
it's not hopeless.

o umutsuz bir vaka.
he's a hopeless case.

yunan gençleri umutsuz
greece's youth: 'i have no hope'

İntihar umutsuz bir eylemdir.
suicide is a desperate act.

kendimi umutsuz hissetmeye başlıyorum.
i'm starting to feel desperate.

umutsuz hastalıklar umutsuz çareler gerektirir.
desperate diseases require desperate remedies.

dolayısıyla onları umutsuz görmekten yana dertliyim.
so i'm troubled when i see them like there's no hope.

ashley, bir iş için umutsuz, hemen kabul eder.
ashley, desperate for a job, accepts immediately.

yaşlılar umutsuz vaka, onların ölmesini beklememiz gerekiyor.
old guys are hopeless; we have to wait for them to die off.

organize suç batağından kurtarılmadıkları müddetçe de yaşamları umutsuz olacaktır.
they have only become poorer and their lives seem hopeless as long as they will not be freed from the organised crime.

"seni gerçekten müjdeliyoruz, umutsuzlardan olma" demişlerdi.
"we have given you the happy tidings of a truth," they replied. "so do not be one of those who despair."