Je was op zoek naar: varıp (Turks - Engels)

varıp huzuruna toplanacağınız o'dur.
and it is he to whom you will be gathered.

o, huzuruna varıp toplanacağınız allah'tır.
and it is he to whom you will be gathered.

o gün, sen, rabbinin huzuruna varıp durursun.
before thy lord (alone), that day will be the place of rest.

onun yanına varıp, "selam!," demişlerdi.
(how) when they came in unto him, and said: peace.

hapishaneye varıp: "ey doğru sözlü yusuf!
"o joseph!" (he said) "o man of truth!

nihayet bir köy halkına varıp onlardan yemek istediler.
they asked its people for food, but were refused hospitality.

allah, dönüp dolaşacağınız yeri ve varıp duracağınız yeri bilir.
allah knoweth (both) your place of turmoil and your place of rest.

musayla harun varıp İsrailin bütün ileri gelenlerini topladılar.
and moses and aaron went and gathered together all the elders of the children of israel:

bunlar dağlık bölgeye çıkarak eşkol vadisine varıp ülkeyi araştırdılar.
and they turned and went up into the mountain, and came unto the valley of eshcol, and searched it out.

Öyleyse huzurunda varıp toplanacağınız allah'a karşı gelmekten sakının.
and fear allah to whom you shall be gathered back.

andolsun, ölseniz de, öldürülseniz de şüphesiz allah'a (varıp) toplanacaksınız.
and whether ye die or be slain, assuredly unto allah shall ye be gathered.

"İkiniz firavun'a varıp deyin ki, 'biz evrenlerin rabbinin elçileriyiz."
"and when you both come to fir'aun (pharaoh), say: 'we are the messengers of the lord of the 'alamin (mankind, jinns and all that exists),

zengİnlİklerİmİzİn farkina varip, daha fazla yenİlİkÇİ ve gelİŞtİrİcİ olalim,
we should be aware of our wealth and let's be more innovative and constructive.