You searched for: but he knew it couldn't last (Engelska - Turkiska)

i knew it couldn't be that easy.
o kadar kolay olamayacağını biliyordum.

i knew it couldn't be that simple.
o kadar basit olamayacağını biliyordum.

he knew it all along.
o, onu başından beri biliyordu.

and he knew it was a hallucination.
ve bunun bir halüsinasyon olduğunu biliyordu.

and -- but he knew patent law, and that we couldn't patent it, because you couldn't. no use for it.
ve--fakat o patent yasasını biliyordu ve bunun patentini alamazdık. çünkü yapamazdın. hiç bir anlamı yoktu.

he knew the news, but he kept it to himself.
haberi biliyordu ama kendisine sakladı.

but he knew about the cheap and simple one.
fakat ucuz ve basit olan yöntemden de haberdarmış.

and when he knew it of the centurion, he gave the body to joseph.
yüzbaşıdan durumu öğrenince yusufa, cesedi alması için izin verdi.

more to the point, he knew it posed no threat to his election, quite the contrary.
daha önemlisi, bunun seçimi kazanması açısından zararlı değil, tersine, faydalı olacağını biliyordu.

but rob was now too weak to come down himself, and with the fierce winds and up at that altitude, he was just beyond rescue and he knew it.
ama rob artık tek başına aşağı inemeyecek kadar güçsüzdü, ve yukarıdaki şiddetli rüzgar yüzünden kurtarılması imkansızdı ve rob bunun farkındaydı.

mary asked tom what he thought of her dress, but he knew better than to tell her what he really thought.
mary tom'a elbisesi hakkında ne düşündüğü sordu, fakat o gerçekten ne düşündüğünü ona söylemekten daha iyisini biliyordu.

he didn't want cry in front of me, but he knew he wasn't going to make it back to the city, and it was better me than to allow himself to express these feelings and emotions in front of the women.
benim karşımda ağlamak istemiyordu. ama kendini şehre kadar tutamayacağını da biliyordu, ve kadınların karşısında hislerini açık etmektense benim karşımda ağlamayı tercih ediyordu.

he was dying of leukemia and he knew it, and he dedicated this concerto to his wife, dita, who was herself a concert pianist.
bartok lösemi'ydi ve ölüyor olduğunu biliyordu ve bu konçertoyu kendisi de konser piyanisti olan karısı dita'ya adamıştı.

and he knew it, and said, it is my son's coat; an evil beast hath devoured him; joseph is without doubt rent in pieces.
yakup giysiyi tanıdı, ‹‹evet, bu oğlumun giysisi›› dedi, ‹‹onu yabanıl bir hayvan yemiş olmalı. yusufu parçalamış olsa gerek.››

but he knew their thoughts, and said to the man which had the withered hand, rise up, and stand forth in the midst. and he arose and stood forth.
İsa, onların ne düşündüklerini biliyordu. eli sakat olan adama, ‹‹ayağa kalk, öne çık›› dedi. o da kalktı, orta yerde durdu.